Connect with us

Habibe Akşit

İŞ VE ANLAM…

-Çalışma hayatı yaptığımız işle sınırlı mı? Yaptığımız iş, geçimimizi sağlamak dışında ne anlama geliyor? Yaptığımız işle anlam bağı kuramadığımız zamanlarda ne hissediyoruz? Ya da böyle bir bağ kurmak isteği içinde miyiz? Bu ve benzeri soruların cevapları çok kişisel ve biricik.

-Zorlandığımız veya kontrolümüzde olmayan konu ve kaynaklar kimi zaman potansiyelimizin açığa çıkmasına yardımcı olur. Yeni öğrenmelere yol açarlar. Kendinle iletişim, yaşamla anlam bağı oluşturmanın temelidir. Zaman içinde aynı sorulara verdiğimiz cevaplar değişir. Bu değişim kişisel olgunluğun da bir tür göstergesidir.

 

Kobi Yaşam’ın değerli okurları merhaba…

İş ve anlam zaman zaman örtüşmeyebiliyor, kimi zaman da “yaptığım iş, hayatımın anlamı” diyenleri duyuyoruz. Hatta sırf bunun için görünürde gıpta edilecek bir yaşamı / işi bırakıp bambaşka bir yere gittiğini veya bambaşka bir işe başladığını duyduğumuz, gördüğümüz kişiler var. Sözlerindeki ortak nokta “anlam”. Diyorlar ki “benim için bir anlamı yoktu”, “anlamı olan şeyler yapmak istedim”, “şimdi yaptığım işin bir anlamı var”. İş hayatının somut algıları ve ölçümleri dışında, bu yazımda anlam gibi soyut yönü önde olan bir konuyla ilgili paylaşımda bulunacağım.

Hazırsanız başlayalım…

ÇALIŞMA HAYATIMIN SEYRİ
Çalışma hayatında farklı deneyimler yaşıyoruz. Bunlardan bazıları bizim talep ettiklerimiz, bazılarıysa talep etmediğimiz, hatta başımıza gelmesini hiç istemediğimiz şeyler olabiliyor. Bazen de isteklerimizin tersi yönünde kararlar alıp, onları gerçekleştirmek durumunda kalabiliyoruz. Çalışma hayatı, yaşam yolculuğu içinde önemli bir yer tutuyor. Öğrenim hayatımız boyunca iş hayatı için hazırlıklar yapıp, kendimizi mümkün olduğunca donanımlı hale getirmeye çabalıyoruz. CV’mizi hazırlıyoruz. İş başvurularında bulunuyoruz.

CV, Latince iki kelimenin baş harflerinden oluşuyor. “Curriculum Vitae”. “Curriculum”, seçilen yol, seyir, koşu, tur anlamlarında. “Vitae” ise yaşam, hayat anlamına geliyor. Curriculum Vitae (CV), hayatımın seyri, yaşam yolum olarak adlandırılabilir. Belki yaptığımız işlere bu gözle bakmak ve yaşamımızın seyrinin uzunluğu üstüne düşünmek gerek. Bu bakış açısı çalışma yaşamını sadece görev tanımı ile sınırlı olmaktan çıkarmak demek. Gerçekte yaşamı bütünsel bir gözle değerlendirebilmek demek.

Çalışma hayatı yaptığımız işle sınırlı mı? Yaptığımız iş, geçimimizi sağlamak dışında ne anlama geliyor? Yaptığımız işle anlam bağı kuramadığımız zamanlarda ne hissediyoruz? Ya da böyle bir bağ kurmak isteği içinde miyiz? Bu ve benzeri soruların cevapları çok kişisel ve biricik.

Kişi olarak sahip olduğumuz olanaklardan etkileniyoruz. Kısıtlar ve fırsatlar her birimizin hayatında farklı. Bunlardan etkilenme durumlarımız da farklı. Kişi koşullarından bağımsız olmasa da, bu kısıt ve koşullarına karşı bir duruş sergileme, tavır geliştirme konusunda özgürlüğe de sahip. Bu özgürlük, sorumluluğu da içeriyor. Başka bir deyişle yaşadıklarımıza, başımıza gelen olaylara ve aslında yaşama verdiğimiz tepkilere karşı bir sorumluluk.

Viktor Frankl-Nörolog, psikolog

LOGOTERAPİ
Logoterapinin yani anlam odaklı terapinin yaratıcısı, Avusturyalı nörolog-psikolog Viktor Frankl (1905-1997), etki ile yani bizi etkileyen şeyle, yaşadıklarımızla, o olaya karşı oluşturacağımız tepki arasında bir zaman, bir tür “boşluk” olduğunu hatırlatıyor. İşte o boşlukta yaşadığımız olaya, bizi etkileyen şeye vereceğimiz tepkiyi seçme özgürlüğümüz vardır diyor. O açıdan kariyerimin ya da yaşamımın seyri, niteliği, yaşama verdiğim cevaplara bağlı. Bu ise öncelikle, bireysel bir sorumluluk.

Viktor Frankl’ın yaşamı da başı başına bir öğreti. Yahudi olduğu için ikinci dünya savaşında toplama kampına gönderiliyor. Bu kamplarda tüm aile bireylerini kaybediyor. Hayatta kalması neredeyse imkansız olan kamplarda hayatta kalarak, logoterapinin temellerini bizzat bu dram içinde yaşayarak test ediyor. Kampa girerken üstünde çalıştığı kitabının tüm parçaları dağılıyor, yok oluyor. Frankl, savaş bittiğinde tüm kuramını dokuz gün gibi kısa bir sürede kitaba dönüştürerek insanın anlam arayışının önemini vurguluyor. “İnsanın Anlam Arayışı” kitabı birçok dile çevrilen bir başyapıt. Kitapta hem toplama kampındaki zamanları, hem de logoterapi adını verdiği felsefesini, kişilik kuramını ve psikoterapi yönteminin genel hatlarını açıklıyor. Logoterapi, Freud ve Adler’in ekollerinden sonra psikoterapinin üçüncü Viyana Okulu olarak da adlandırılmakta.

Yunus Emre

Mevlana

ANLAM YOLCULUĞU
Bizim kültürümüzün derinliklerinde de anlam ve anlamın kişiye özgü olduğu vurgulanıyor. Kişinin kendi değerlerini bilmesi, yaşamının anlamı üzerine düşünmesinin önemi belirtiliyor. 13’üncü Yüzyıl’da yaşamış Mevlana Celalleddin-i Rumi; “Bir can var canında, o canı ara… Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” derken bu kişisel yolculuğa işaret ediyor. 13’üncü Yüzyıl sonu ve 14’üncü Yüzyıl başında yaşadığı düşünülen Yunus Emre de; “Bir ben vardır bende, benden içeru” dizeleriyle aynı tınıyla bizlere sesleniyor.

Yaptığımız işle bir anlam köprüsü kuramadığımız zamanlarda umutsuzluğa düşebiliyoruz. Bu noktada kişi nasıl bir yol izlemeli? Neleri kendine sorsa ya da nelere dikkat etse iyi olur? Belki bu noktada yapılmaması gereken tek şey “şikayet etmek”. Frankl “Şikayet ederek anlamı ıskalıyor, anlamsızlığı alışkanlığa dönüştürüyoruz” diyor. Neden bu benim başıma geldi? Böyle şeyler hep beni buluyor? Ben de bir şansızlık var gibi serzenişler bizi bir yere götürmüyor. Aynı şikayet döngüsünde yer değiştirmekten öte bir işe yaramıyor.

Bu konuda ilk durak kişinin kendi anlam arayışını ortaya koymak. Çünkü kişi kendi dünyasında anlam açısından netleştiğinde veya bu arayış yolculuğunu sürdürdüğünde, kendi yaptığı işe katacağı anlam da bütünsel ve derin bir içerik kazanıyor. O açıdan sorumuz şöyle olmalı: Kişide anlamı oluşturan süreç nasıl oluşuyor, temel kaldıraçlar neler?

Viktor Frankl; ister çalışma hayatında olsun, ister yaşamın herhangi bir alanında anlamı üç şeklide bulacağımızı söylüyor:
-Bir şeyi yaratarak anlam bulmak.
-Bir şeyi deneyimleyerek anlam bulmak.
-Kontrolün bizde olmadığı, döndürülemeyecek bir durum karşısında tutumumuzu belirleyerek anlam bulmak.

Her bir durumu da bir değerle ifade ediyor. Birinci durum için “Yaratma Değerleri”, ikinci durum için “Deneyim Değerleri”, üçüncü durum için “Tutum Değerleri” ifadelerini kullanıyor.

Bunlara yakından bakalım:
YARATMA DEĞERLERİ: Bir şey yaratarak anlam bulmak. Kişinin çevresine, yaşama verdikleri, ürettikleri ile anlam bulmasını ifade ediyor. Kişinin yarattıklarını fark etmesi ve onun kendi hayatında ve başkalarının hayatında nasıl bir yer tuttuğunu kavramasıdır. Örneğin, kişinin yaptığı iş, kazandığı paradan öte ne anlam taşıyor? Kişinin çalışmaları, çabaları, kabiliyetleri, amaçladıkları aracılığıyla kendine ve başkalarına sağlamış olduğu katkılar nelerdir?

DENEYİM DEĞERLERİ: Kişinin aldığı eğitimler, farklı görevleri deneyimlemesi, çevresiyle oluşturduğu diyaloglar ve bunlar yoluyla kendini zenginleştirmesini ifade eder. Bu deneyimler kişinin, kariyer yolculuğunda ona ne tür olgunluklar katmıştır?

TUTUM DEĞERLERİ: Döndürülemeyecek bir durum karşısında tutumumuzu belirleyerek anlam bulmaktır. Kendime, koşullarıma karşı koyup kahramanca veya ihtiyaçlarım dışında sadece değer verdiğim şeyleri hayata geçirme adına gerçekleştirdiğim duruş tavır ve davranışlar nelerdir? Bu noktada “Neden bu benim başıma geldi?” yerine, “Bu zor durumda şimdi ne yapabilirim?” diye sormak önemlidir.

SON SÖZLER: KİŞİSEL ANLAM ÜÇGENİM
Yaratma değerleri, deneyim değerleri ve tutum değerleri aynı zamanda kişinin anlam üçgenini oluşturur. Kişi, karşılaştığı durumlar, işi ve diğer alanlarda yaşama ne verdiğini (yarattıkları), yaşamdan ne aldığı, neleri deneyimlediği (deneyim) ve nasıl bir tutum ve bunun sonucunda davranış içinde olduğunu kendine sorması ve düşünmesi “kişinin kendi anlam üçgenini” oluşturmasına ve farkındalığına katkı sağlayacaktır.

Zorlandığımız veya kontrolümüzde olmayan konu ve kaynaklar kimi zaman potansiyelimizin açığa çıkmasına yardımcı olur. Yeni öğrenmelere yol açarlar. Kendinle iletişim, yaşamla anlam bağı oluşturmanın temelidir. Zaman içinde aynı sorulara verdiğimiz cevaplar değişir. Bu değişim kişisel olgunluğun da bir tür göstergesidir.
O zaman düşünmemiz gerek;
-Bizim anlam üçgenimizde neler var?
-İşimizi bu açıdan ele alırsak neler söylemek mümkün?
-İşimizi bu değerlere göre tanımlarsak nasıl bir tanım çıkar? Görev tanımından ne kadar farklı?

Sonraki yazımızda görüşüne kadar tüm Kobi Yaşam okurlarına sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir