Connect with us

Gündem

ÇAN AKORTÇUSU…

Kişi olarak bize düşen kendi tınımızı bulmak ve onun akordundan sorumlu olduğumuzu bilmek. İçimizdeki çan akortçusuna kulak vermek. Ahenkle akmadığımız ortamları fark etmek. Tıkandığımızda kendi sesimizi bulmak için kendimize izin vermek. Pazardan ısmarlama tınıları boynumuza takmamak. Tercihimizi “bizi besleyen ve sesimizin tınısını olgunlaştıran” akortlardan yana kullanmak. Yaşam sesimizi besleyecek ortamları yaratmak için çaba göstermek.

DR. HABİBE AKŞİT

Akort kelimesi, “uyum, uyumluluk, doğru ses vermesi için ayarlamak” anlamlarına geliyor. Akort etmek dediğimizde “armoniyi sağlayan seslerin birleşmesini, birbiri ile olan uyumunu” anlıyoruz.

Bu uyum için birinin akort etmesi gerekiyor. Doğru ses nedir ki; akort eden ona göre şekillendirsin? Kulağa hoş gelmek, belirlenen hedefe göre bir uyum, diğer seslerle oluşan uyumluluk ve belki daha çok şey…

Güzel sanatlarda ya da diğer alanlarda ve dallarda uyum arıyoruz. Bunun öyle olmasını istiyoruz ki kendiliğinden akıversin. Hangi alanda uyum arıyorsak ona ulaşmak için akordumuzu yapılandırıyoruz. Ulaşmak istediğimiz uyum için nasıl akort olmak gerek? Uyumlanacağımız notalar akışın içinde neredeler?

Seslerin birlikteliği, uyumu ve birlikte ahenkli yeni sesler oluşturmaları gibi yaşamdaki ögeler de birbirleri ile uyumlu birliktelikler yarattığında, o işe ait bir müzik ortaya çıkıveriyor.

ÇANLARIN AKORDU, KOYUNLAR VE KEÇİLER…
Trakya’nın Karadeniz kıyılarına paralel Yıldız Dağları’nda çobanlık yapan, geçimini hayvancılıkla sağlayan Mustafa Şahin aynı zamanda çanları akort ediyor. Mustafa Şahin kendisiyle yapılan bir söyleşide ahengi en yalın şekliyle şöyle tanımlıyor:

“Pazardan aldığım çanların akordu yok. Onları uyumlu olmaları için akort ederim. Koyunlar, keçiler birbirini kaybetmesinler diye. Çünkü onlar bu seslere göre giderler. Bu sesler olmazsa hayvan kaybolur. Pazardan aldığım ses iyi değildir. Onları çekiçle dövüp seslerini ayarlıyorum. Çanlar akortsuz olunca, koyunlar, keçiler kendi bildiği yöne doğru gider. Akortlu olunca birlikte giderler. Bir düzineye bir çan yeterli olur. Sisli havada bakır çan tercih edilir. Açık havada zilli çan tercih edilir. Çan bozulunca yani akortsuzlaşınca veya bir çan eksikse hayvanlar bölünür. Hepsi farklı farklı çanları takip ederler.”

Mustafa Şahin’in sözleri, bir tanımdan ötesi, bütünlük içindeki uyumun ve yaşamın ifadesi. İster istemez bizi başka düşüncelere yolcu ediyor.

Kurumlar işe alım yoluyla kendi organizasyonlarına kattıkları kişileri oryantasyon programlarıyla kendi kültürlerine göre akort ediyorlar.

HER KOŞULDA YENİDEN UYUMLANMAK…
Kurumlar işe alım yoluyla kendi organizasyonlarına kattıkları kişileri oryantasyon programlarıyla kendi kültürlerine göre akort ediyorlar. Öncesinde bu akorda en kolay ulaşabileceklerle yollarını birleştiriyorlar. Uyumlanma için destek verilmeyen kişiler daha ilk gün kaybolabiliyor. Onca çaba neredeyse sıfırlanıyor. Kişi, onlarca aday arasından seçilip geldiğinde ona uyumun tınısı verilmezse neye göre akort olacağını bilemiyor. Bu bize hedefe giden yolda kurumsal uyumun önemini gösteriyor. Bu uyum dinamik. Mustafa Şahin’in dediği gibi her zaman güneş olmuyor. Her koşulda birlikte, yeniden ve uzlaşarak uyumlanmak gerekiyor. Uzlaşmazsak ve bunu paylaşmazsak kurumun entelektüel gücü dağılabiliyor.

HEDEFİ OLMAYAN ÇABA VERİMSİZLİĞE GÖTÜRÜR
O açıdan liderler “ekiplerindeki ahenkten” sorumlu. “Karmaşa, belirsizlik, değişim, baskı, stres ve buna benzer bizi köşeye sıkıştıran durum ve duygular” karşısında lider, ekibiyle hedefe götüren akordu paylaşabilmeli. Öncelikle de kendi uyumunu koruyarak bunu yapabilmeli. Yoksa ekibin çabası hedefe ulaşamaz. Hedefi olmayan çaba verimsizliğe götürür.

Akort olmak güzel. Güzel de; neye göre akort olacağız sorusu yanıt bekliyor. Ya akort olmak benim boynuma takılan çanla benim yaratıcılığımı engellerse… Kurumlar hem benim potansiyelimi açığa çıkarmak hem de benim onlara uymamı bekliyorlar. Bu dengenin akordunu nasıl sağlayacağım?

Akort, bir armoni sağlamak için “kendi ses tınını da koruyarak büyük bir uyum yaratma çabası içinde” yoğrulmalı. Özgün, biricik ve benzersiz bir bütün yaratma çabasının parçası olmalı. Bu noktadaki ince çizgi veya o incecik ayar için Mustafa Şahin’e tekrar kulak verelim:

“Köy meydanında, akşamüstü evlerine dağılacak sürüleri beklerken, gözlerimi kapatıp, sadece çan seslerinden hangi sürü kimindir, bilirim. Sadece ben değil; köylüler de bunu ayırt ederler. O uyum bozulursa sürünün otlaması, yavrulaması, süt vermesi düşer. Uyumsuzlukla onlara eziyet etmemek gerek.”

YENİ SES VE TINILARA “KURUMSAL KULAKLARI” AÇIK TUTMAK…
Çanlar, “özgünlükle ve birbiriyle uyumlanarak” yepyeni bir ahenk yaratıyor. Çevre koşullarındaki değişimlere göre sesler ayarlanıyor. Kurumlar da aynı şekilde, değişen çevre koşullarına göre havanın puslu ya da güneşli oluşuna göre kendilerini ayarlayıp güncelliyorlar. Bir olmanın birlikte yaratmanın birliği bu. Bu olmazsa yeni seslere, yeni tınılara “kurumsal kulaklarımızı” tıkamışız oluyoruz. Kurum kültürünün beslendiği temel kaynağı, temel tınıyı yok sayıyoruz.

Sonuçta hepimiz içimizdeki çan tınısını kendimizce akort ediyoruz. Görevlerden, pozisyon, unvan ve tüm ön takılardan uzak; yalın bir şekilde kendi biricik, özgün biz olarak. “İçimizdeki çan akortçusunun özgün uyumuyla genişleyen” yaşam, bizi de büyütüp olgunlaştırıyor.

İÇİMİZDEKİ ÇAN AKORTÇUSUNA KULAK VERMEK…
Kişi olarak bize düşen, kendi tınımızı bulmak ve onun akordundan sorumlu olduğumuzu bilmek. İçimizdeki çan akortçusuna kulak vermek. Ahenkle akmadığımız ortamları fark etmek. Tıkandığımızda kendi sesimizi bulmak için kendimize izin vermek. Pazardan ısmarlama tınıları boynumuza takmamak. Tercihimizi “bizi besleyen ve sesimizin tınısını olgunlaştıran” akortlardan yana kullanmak. Yaşam sesimizi besleyecek ortamları yaratmak için çaba göstermek.

Çünkü yaşamın sesini duymayınca, yaşaman sesine göre akort olmayınca kayboluyoruz; dışarıdan böyle görünmese bile ahenkle akmadığımız ortamlarda bunu anlıyoruz. İçimiz bölünüyor. Kendi sesimizi, kendi tınımızı arıyoruz.

TÜM GÖREV, UNVAN VE POZİSYONLARDAN UZAK…
Sonuçta hepimiz içimizdeki çan tınısını kendimizce akort ediyoruz. Görevlerden, pozisyon, unvan ve tüm ön takılardan uzak; yalın bir şekilde kendi biricik, özgün biz olarak. “İçimizdeki çan akortçusunun özgün uyumuyla genişleyen” yaşam, bizi de büyütüp olgunlaştırıyor.

Söyleşinin sonunda Mustafa Şahin’in eşi güzel bir türkü ile veda ediyor. Yıldız Dağları’ndan esen rüzgârla yankılanıp yüreğimize bir çan sesi gibi işleyen türküyle: “Dumanda bastı dağlara/Yayıldı ovalara/ Benim de yârim olsaydı/ Gelirdi buralara…”

Yüreğimizdeki çan akortçusunun türküsüne kulak vermek ve yaşamın her tınısına özgün sesimizi katmak dileğiyle…

 

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir