Connect with us

Gündem

ALZHEIMER OLAN ŞEHİRLER…

Bir şehir sadece fiziksel yapılar üzerinde değil; aynı zamanda yaşayanların ortak hafızalarındaki hislerinde de ortaya çıkar. Şehir gerçekte yaşadığımız yerin başrol oyuncusudur, modernlik yaşanırken gelenekselin güçlü öğeleri asla dışarıda bırakılmamalıdır, yoksa şehir kendiyle çelişir. Alzheimer olan insanlar bedensel olarak orada olmalarına rağmen, artık kendileri değildir. Onların zihinsel labirentlerinde geçmişin izleri tutarsızca savrulur. Bunu izlemek acıdır. Bizi şekillendiren şehirlerin kendileri olarak gelişip evrilmeleri yapabileceğimiz en önemli şey ve geleceğe mirastır.

 

Dr. HABİBE AKŞİT

 

Hafıza, kişisel hazinemiz. Yaşadığımız her anın bizde bıraktığı izlerle ördüğümüz bir hazine. Kimi zaman içinde birikenler canımızı yaksa da kişisel zenginliğimiz.

Bu durum kurumlar ve toplumlar için de geçerli. Bu nedenle kurumsal hafızaya ve toplumsal hafızaya önem veriyoruz. Kurum kültürünün belleklerde bıraktığı izler, kurumun ruhunu da yansıtıyor. Aynı şekilde toplumun ortak hafızasına, bu hafızada kayıtlı değerlere, yaşanmışlıklardan elde edilen çıkarımlara, bizi saran ve bir arada tutan birlikte oluşturduğumuz toplumsal hafızaya sahip çıkmamız gerektiğini biliyoruz. Bu, sürdürülebilir yaşamın, kültürel aktarımın ve entelektüel paylaşımın görünmeyen sarıcılığını da bize hatırlatıyor.

ORTAK HAFIZA, SIKINTILI DÖNEMLERDE BİLE UMUT KAYNAĞI…
Her yaşanan an, belleğimizde özel bir yer edinir. Bu anlar, kimliğimizi oluşturan parçalardır. Bir başka deyişle; yaşadıklarımızın bizim özgünlüğümüzdeki payı, geçmişten günümüze uzanan bu izlerde yatar. Bu izler bize yaşamın değerini, anlamlarını ve insana dair olanı hatırlatır. İnsana dair olanla, kurum ve toplum şekillenir. Ortak hafıza, insana dair olanla oluşur, anlam bulur ve aktarılır. Kimi zaman bu ortak hafıza, sıkıntılı dönemlerde bile umut kaynağı olabilir ve toplumları bir arada tutabilir.

Bir şehir sadece fiziksel yapılar üzerinde değil; aynı zamanda yaşayanların ortak hafızalarındaki hislerinde de ortaya çıkar. Şehir gerçekte yaşadığımız yerin başrol oyuncusudur, modernlik yaşanırken gelenekselin güçlü öğeleri asla dışarıda bırakılmamalıdır, yoksa şehir kendiyle çelişir.

YERLEŞİM YERLERİ, DUYGULAR VE RUHLA ÖRÜLÜDÜR
Yerleşim yerleri, ister küçük bir köy ya da mahalle, ister bir şehir olsun; ortak hafızanın oluşmasına tanıklık eden mekânlardır. Her birinin kendine özgü dokusu, karakteri ve aurası vardır. Ortak hafıza, mekanlar yoluyla iletişim kurar. Köşe başındaki tarihi lokanta, asırlık çınarlarla gölgelenen çay bahçesi, kıvrımlı sokaklarla buluşan meydan gibi. Dolayısıyla bir yerleşim yeri, insanlığın eseridir; gerçekte beton ve tuğla ile değil, duygular ve ruh ile örülüdür. Size bir hikâye anlatır. Hem geçmiş hem de geleceğe giden yolda kendi kimliği ile ilerlemek ister. Bir çocuğun büyümesi gibi doğal ve hormonal bir müdahaleye gerek olmadan.

BM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA AMAÇLARI…
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 2015 yılı sonbaharında aldığı bir kararla “toplumları etkileyen ortak sorunların çözümüne rehberlik etme düşüncesiyle” Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını ortaya koydu ve Ocak 2016’de yayınladı. 2030 yılına kadar, bu riskleri ortadan kaldırmak için iş birliklerine, samimi çalışmalara ve farkındalıkla atılacak adımlara ihtiyaç olduğunu vurguladı. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak, insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak, insan onuruna uygun bir yaşam için evrensel eylem çağrısı niteliğinde. Hepimizi etkileyen bu karmaşık sorunlar arasındaki ilişkileri ortaya koyan, kalkınmanın önündeki riskleri belirleyen bir yol haritası.

SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER VE TOPLULUKLAR…
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içinde yer alan “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar”, şehirleri ve insan yerleşimlerini “kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılmayı” hedefliyor. Ekonomik, sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir şehirler oluşturmanın önündeki risklerin ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. Bunu yaparken de toplumsal hafızanın, yaşanabilir ve insan dostu bir şehrin önemine vurgu yapıyor. 2050 yılında, gezegenin yüzde 66’sını oluşturan 6,5 milyar insanın şehirlerde yaşayacağı öngörüsü göz önüne alındığında “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” amacının önemi daha iyi ortaya çıkıyor. Bu aynı zamanda kentsel planlama, kentsel dönüşümde şehrin kimliği, yeşil alanlara olan ihtiyacın artması, toplu ulaşım, enerji verimliliği, güvenli yaşam alanları, gıda güvenliği, kirliliğin önlenmesi, çevreci yapılar gibi konuların geliştirilmesinin hedeflenmek durumunda olduğunu da gösteriyor.

GELECEK NESİLLERE NE BIRAKACAĞIZ?
Bu gelişmeler ışığında bu kadar nüfusun şehirlerde yaşayacağı gerçeğini göz önünde bulundurarak; modern şehirlerin “hızla değişen ve bazen insan yaşamına uygun olmayan” yapısının, şehirlerin hafızasını kaybetmesine yol açıp açmadığını düşünmek gerek. Şehirlerde, “kentsel dönüşüm” adıyla yapılan değişikliklerde, şehrin dokusu, insan onuruna uygun yaşam, şehir hafızası, kültür ve insanlık mirası gibi önemli unsurlara yeterli özen gösterilmemesi, gelecek nesillere ne bırakacağımız sorusunu gündeme getiriyor.

Bir insanın hafızası onun kimliğini ve yaşamını şekillendirir; şehirlerin hafızası da kültürel kimliğini ve toplumun geleceğini etkiler. Hafızasını kaybetmiş bir insan gibi, şehirler de bu değişim sürecinde tarihini, kültürel zenginliğini ve insanlık mirasını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

HAFIZASINI YİTİRMİŞ BİR İNSANIN HİKÂYESİNE BENZETMEMEK…
Kentsel dönüşümü, hafızasını yitirmiş bir insanın hikâyesine benzetmemek sorumluluğumuzdur. Aksi takdirde şehir, geçmişini unutarak hızla değişirken, sanki hafızasını yitirmiş bir insan gibi olur. Oysa bir insanın hafızası onun kimliğini ve yaşamını şekillendirir; şehirlerin hafızası da kültürel kimliğini ve toplumun geleceğini etkiler. Hafızasını kaybetmiş bir insan gibi, şehirler de bu değişim sürecinde tarihini, kültürel zenginliğini ve insanlık mirasını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

ŞEHİRLERİN MODERNLİKLE KURDUKLARI İLİŞKİ…
Şehirlerin modernlikle kurdukları ilişki onları dönüştürürken; karakterini ve ortak hafızasını koruyabilmelidir. Bu değişime karşı çıkmak değildir; değişimi şehrin kendi dokusu içerisinde tıpkı büyüyen bir çocuk gibi adım adım sağlam temellerle yapabilmektir. Geçmişi, ortak hafızaya olan saygıyla yoğurabilme becerisidir. Şehirlerin kendi iç zamanlarına ve akıllarına saygı duymak ve modernlik altında onları tek bir potada eritmemektir.

ŞEHİR GERÇEKTE YAŞADIĞIMIZ YERİN BAŞROL OYUNCUSUDUR
Bir şehir sadece fiziksel yapılar üzerinde değil; aynı zamanda yaşayanların ortak hafızalarındaki hislerinde de ortaya çıkar. Şehir gerçekte yaşadığımız yerin başrol oyuncusudur, modernlik yaşanırken gelenekselin güçlü öğeleri asla dışarıda bırakılmamalıdır, yoksa şehir kendiyle çelişir. Alzheimer olan insanlar bedensel olarak orada olmalarına rağmen, artık kendileri değildir. Onların zihinsel labirentlerinde geçmişin izleri tutarsızca savrulur. Bunu izlemek acıdır. Bizi şekillendiren şehirlerin kendileri olarak gelişip evrilmeleri yapabileceğimiz en önemli şey ve geleceğe mirastır.

Şehirler ve insanlar birlikte büyür ve evrilir. İtalyan yönetmen Fellini yarı otobiyografik filmi Roma’da (1972) “Şehirler, üzerinde yaşayan insanlar hakkında önemli ipuçları verir. Çünkü şehirler insanlarla birlikte büyür. İnsanlar kötü bir yola doğru ilerliyorsa, şehir de doğal olarak kötü bir istikamete ilerler.” diyor.

Unutulmamalıdır ki, geleceğe sadece beton bloklar bırakmak değil, aynı zamanda “kültürel ve tarihi zenginliğimizi, insanlığın ruhunu ve birlikte yaşama kültürünü miras olarak bırakmak da” hedefimiz olmalıdır.

İnsanlar ve şehirlerin iyiye evrilmesi dileğiyle…

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir