Connect with us

Kültür - Sanat

“YARIM YAŞAMLAR, YARIM GÜLÜMSEMELER, YARIM SEVİNÇLER…”

Türkiye’yi dolaştığını ve neler yaşandığını çok iyi bildiğini belirten Nurdan Tekeoğlu, “Fakat umudu kaybetmeyeceğiz.” deyip ardından şunları söylüyor: “7 Kibele Belgeseli bunu ispatlıyor. Şiddet gören, yoksulluk içinde yaşayan, çocuk yaşta evlendirilen kadınlar kendilerine verilen 500-1000 TL gibi mikro kredilerle kendi işlerini kurup büyütüyorlar. Müthiş başarılı girişimcilik hikayeleri var. İşte bu beni çok umutlandırıyor.”

3’üncü kuşak mübadil olan Tekeoğlu, “Mübadelenin 100’üncü yıldönümü için film projesi hazırlığı içerisindeyim. Yaşadığım sürece bizlerin de DNA’larına işlemiş olan yarım kalmışlığı ve zorunlu göçün getirdiği hüznü eserlerimde yaşatmaya devam edeceğim.” diyor. 

AYŞEGÜL ÇAKIR

Kadın Anadolu’da antik çağlardan bu yana; üretkenliğin, gücün ve güzelliğin simgesi olarak görüldü. Ancak bir o kadar da ezildi ve kısıtlandı…

Günümüzün Anadolu kadını ise tüm zorlu şartlara rağmen üretmeye, hayata anlam ve değer katmaya var gücüyle devam ediyor. Bize göre onlar “modern çağın tanrıçaları!”

Anadolu’nun birbirinden değerli ve ilginç insan hikayelerini kısa film ve belgesel projeleriyle bizlere ulaştıran Nurdan Tekeoğlu’yla “kadın odaklı” keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

“TÜRKİYE’DE KADIN OLMAK ÇOK ZOR”
– Birçok sosyal sorumluluk çalışmasında yer alarak kadının toplumdaki yeri için mücadele ediyorsunuz. Bugünün Türkiye’sinde “kadın” olmayı nasıl tanımlarsınız?

Türkiye’de kadın olmak çok zor. IPS İletişim Vakfı’nın yürütmekte olduğu çalışmalarda yer alan “bianet.org sitesi 1 Ocak 2019-31 Aralık 2019 döneminde” yerel, ulusal ve internet basınına yansıyan haberlerden elde ettiğimiz verilere göre 328 kadın öldürülmüş, 51 kadına tecavüz edilmiş, 712 kadın seks işçiliğine zorlanmış. 232 kadın taciz edilmiş. Şimdi ne diyeyim ben? İsmi bile Anadolu olan bir ülkede her gün bir kadın öldürülüyorsa karamsarım ve üzgünüm. İyi eğitim almış, üst ve orta gelir grubundaki ailelerde dünyaya gelen kız çocukları şanslı. Yoksul bir ailede dünyaya gelen kız çocukları ise istismara ve şiddete, eğitimsiz bırakılmaya mahkûm. Rahmetli Prof. Dr. Türkan Saylan kız çocuklarına ömrünü adadı. Ben de bir Alman şirketinde yönetici iken kız çocuklarının eğitimine destek verdik.

 

 

“UMUDU KAYBETMEYECEĞİZ; 7 KİBELE BELGESELİ BUNU İSPATLIYOR.”
-Birbirinden güzel ve merak uyandıran projeleriniz var. Dilerseniz en son izleyiciyle buluşan “7 Kibele” adlı belgeselinizle başlayalım.

Türkiye’yi dolaştım ve durumu biliyorum. Fakat umudu kaybetmeyeceğiz. 7 Kibele Belgeseli bunu ispatlıyor. Şiddet gören, yoksulluk içinde yaşayan, çocuk yaşta evlendirilen kadınlar kendilerine verilen 500-1000 TL gibi mikro kredilerle kendi işlerini kurup büyütüyorlar. Müthiş başarılı girişimcilik hikayeleri var. İşte bu beni çok umutlandırıyor. Yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun yaptığı belgeselde, Zerge Torun (Mardin); Sevilay Köseoğlu (Aydın); Meryem Alpaslan (Artvin); Seher Toprak (Gaziantep); Melek Yılmaz (İstanbul); Fatma Kalkan (Mersin) ve Güler Bal (Diyarbakır) gibi yoksulluktan ve çaresizlikten çıkmaza girmiş kadınların başarıya uzanan öyküleri anlatılıyor. Belgeselin yapımcılığını Medya TON Yapım, TİSVA, Prof. Dr. Aziz Akgül, Begüm Kondakçı ve Nurdan Tekeoğlu üstlendi. Bu kadınlar 40.000 kadının arasından seçildi.

“DEDEMİ HEP YARI MUTLU HATIRLIYORUM”
-Diğer projelerinizden “İki Yaka Yarım Aşk” ile Türkiye’nin hüzün dolu gerçeklerinden mübadeleyi anlatıyorsunuz. Bu projeyi hayata geçirmeye nasıl karar verdiniz?

1923 yılında imzalanan Lozan Mübadele Antlaşması nedeniyle 1.200.000 Rum Türkiye’den Yunanistan’a, 500.000 Türk de Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmiş. İnsanlar çok kısa sürede evlerini, eşyalarını, komşularını, evcil hayvanlarını, bitkilerini, arkadaşlarını, mezarlarını bırakıp; gemilere binip bilmedikleri yerlere yerleştirilmişler. Bazı yerlerde yerel halkın tepkisiyle karşılaşmışlar; onlara gavur tohumu denmiş. 2009’dan beri eşim Orhan Tekeoğlu’nun film ve belgesellerinin yapımcılığını sürdürüyordum. Yönetmen olarak zamanım gelmeye başlamıştı. Dedem Cemal Atal, mübadil. Anne ve babası Balkan Harbi’nde ölmüş. Anneanne ve teyzesiyle Gülcemal Gemisi’ne binip, İzmir Karaburun’un Manastır Köyü’ne yerleştirilmiş. Ben 13 yaşındaydım dedem öldüğünde. Onu hep yarı mutlu hatırlıyorum. Yarım yaşamlar, yarım gülümsemeler, yarım sevinçler. Kanunlar yasakladığı için doğduğu, büyüdüğü topraklara bir daha gidememiş.

“3’ÜNCÜ KUŞAK MUBADİLİM”
3’üncü kuşak mübadilim. Anneannem de Selanik muhaciri. Anneannem 10 sene önce vefat edince, annemi alıp Lozan Mübadilleri Vakfı’nın her sene düzenlediği ve mübadil torunlarını atalarının yaşadıkları köy, kasaba ve şehirleri gezdirmek için düzenledikleri Yunanistan turuna katıldım. Bir otobüs insan ellerinde atalarının belgeleri, onların yaşadıkları yerden bir iz, bir komşu torunu bulmak üzere yola çıkmıştı. Otobüste hüzünlü Rumeli türküleri ve acı dolu sohbetler sonunda “İki Yaka Yarım Aşk” isimli orta metraj filmimi yapmaya karar vermiştim. Duayen sanatçılar Selda Alkor ve Sezai Aydın da “projende varız” deyince 2017’de filmimi bu sefer yönetmen koltuğuna oturarak çektim. Eşim Orhan Tekeoğlu destekledi. 30’a yakın belediye ve mübadele derneği filmimi gösterdi. 50 film festivaline seçildi ve 5 ödül aldı.

“MÜBADELENİN 100’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜ İÇİN FİLM PROJEM VAR”
-Mübadeleyle ilgili başka projeler düşünüyor musunuz?

Mübadelenin 100’üncü yıldönümü için film projesi hazırlığı içerisindeyim. Yaşadığım sürece bizlerin de DNA’larına işlemiş olan yarım kalmışlığı ve zorunlu göçün getirdiği hüznü eserlerimde yaşatmaya devam edeceğim.

“HER BELGESEL VE FİLMİMİZDE TOPLUMSAL MESELELERLE UĞRAŞIYORUZ”
-Çalışmalarınızın hepsi de kalbe dokunan ve acı tatlı yaşanmışlıklarla kültürümüzü yansıtan projeler. Sizi en çok etkileyen ya da bu konuda daha fazla üretmeliyim dedirteni hangisi?

Mübadele, zorunlu göç ve kadın konularına devam edeceğim. Bizim ilk belgeselimiz, TRT Ödüllü İfakat Belgeseli de yüksek dağlık kesimlerde doğaya karşı mücadele eden Karadeniz kadınlarının yaşamını anlatıyordu. Her belgesel ve filmimizde toplumsal meselelerle uğraşıyoruz.

“BAĞIMSIZ SİNEMACILAR OLARAK TAM GAZ ÜRETMEYE DEVAM”
-Şu sıralar hangi projeler üzerinde çalışmaktasınız?

2 belgesel, 2 uzun metraj film projemiz var. Sinemaya geç girmiş sayılırız. Milattan önceki hayatımda yani özel sektörde yöneticilik yaptığım dönemde Türkiye’nin ilk kısa film yarışmalarından olan Metro Kısa Film Yarışması’nı düzenlemiştim. İşte burada sinema bir virüs gibi kanıma girdi. Orhan Tekeoğlu da Milliyet’te ekonomi editörü idi. 11 senedir tam gaz bağımsız sinemacılar olarak üretmeye devam ediyoruz. Film çekemediğimiz “Milattan Önceki!” yaşantımızın öcünü alıyoruz…

NURDAN TEKEOĞLU KİMDİR?
1964’te İstanbul’da doğdu. Avusturya Lisesi’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi’nde Pazarlama Bölümü’nde doktora yaptı. 27 sene özel sektörde çalıştıktan sonra sinemaya gönül verdi ve TRT ödüllü “İfakat” belgeseli ile Moskova Film Festivali’ne seçilen “Öyle Sevdim Ki Seni” filminin yapımcılığını üstlendi. 2016’da bir AB Ödülü olan Susy’i alan “Sıra Dışı İnsanlar”, “Windows to Europe” ortak yapım ödülü alan “Rudolf Nureyev: Düşlerin Adası”, birçok ödülü olan “İkiz Yıldızlar” isimli fimleri üretti. 2017’de birinci yönetmenlik deneyiminde “İki Yaka Yarım Aşk” adlı ilk kısa filmini çekti. 2019’da Kültür Bakanlığı destekli ödüllü “Vargit Zamanı Belgeseli’nin” yapımcılığını ve “2 Gün” isimli kısa filmin yönetmenliğini yaptı. 2020’de ise “7 Kibele” belgeselinin yapımcılığını üstlendi. “İki Limon Satsam Daha İyi” isimli kitap yazdı. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Öğretim Üyesi. EFA ve EWA üyesi.

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir