Finans & Ekonomi
ZORLAMAYLA VERİLEN KREDİLER BATARSA NE OLACAK?
Hazine eski Müsteşarı ve ekonomist Mahfi Eğilmez, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK), bankaların daha fazla kredi vermelerini sağlamak için geliştirdiği modeli değerlendirdi ve meydana gelmesi olası problemlere dikkat çekti. Eğilmez açıklanan rasyo denkleminde değişikliğe gidilmesini önerdi.
ŞUBAT 2001 EKONOMİK KRİZİNİ HATIRLATTI
Türkiye’de bankacılık sisteminin büyük çöküntüye uğradığı Şubat 2001 ekonomik krizini ve bunun sonrasında kurulan BDDK’ya verilen rolü hatırlatan Eğilmez, “Buradaki sorun bankaların kredi vermeye zorlanmasıyla ortaya çıkacak batık kredilerin ne olacağı meselesi. Bu zorlamayla açılan kredilerden batan olursa bunda bankaların sorumluluğu minimum düzeyde kalır. Kamu bankalarında böyle bir zarar ortaya çıkarsa Hazine bunlara sermaye takviyesi yapacaktır. Bu durumda eşitliği sağlamak için özel bankaların bu şekilde açılacak kredilerden doğacak zararlarının da kamu eliyle tazmin edilmesi gerekir. Bankalara bu rasyoyu tutturamadıkları taktirde ceza verilecekse karşılığı da tazmin olmalıdır. Benzer şekilde bankaların bu şekilde zorlamayla açacakları kredilerin geri dönmemesi halinde karşılaşacağı likidite sorununun da Merkez Bankası tarafından çözülmesi gerekiyor.” dedi. Eğilmez ayrıca modelde “mevduat bankalarıyla katılım bankaları arasında ayrım yapılması” ile “zorunlu karşılıklarla ilgili mevcut durumun” göz ardı edilmesinin de eleştirildiğini vurguladı.
Mahfi Eğilmez’in kişisel internet sitesi www.mahfiegilmez.com’da yayınladığı “Aktif Rasyosu” başlıklı yazısı şöyle:
AKTİF RASYOSU NEDİR VE NASIL UYGULANACAK?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), bankaların daha fazla kredi vermesini sağlamak için yeni bir model geliştirdi. Bu modelin temelini Aktif Rasyosu denklemi oluşturuyor. Denklem şöyle:
Bu oranın mevduat bankaları için yüzde 100’ün, katılım bankaları için yüzde 80’in altına inmemesi gerekiyor. Bu oranın altında kalan bankalara formüle aykırılık oluşturan tutarın yüzde 5’ine kadar ceza kesilecek ve bu ceza 500 bin TL’den az olamayacak. Şimdi bu denklemi bir örnekle açıklayalım. Mevduat bankası olan X Bankası’nın mayıs ayı değerleri şöyle çıkmış olsun (TL):
Şimdi bu değerleri yukarıdaki denklemde yerlerine koyalım:
Buna göre mayıs ayı sonunda X Bankası’nın aktif rasyosu 0,9534 ya da yüzde 95,34 olarak çıkıyor. Eğer X Bankası bu durumda kalırsa yeni düzenlemede öngörülen yüzde 100 kriterini karşılayamıyor ve dolayısıyla (100 – 95,34 = 4,66 TL’nin yüzde 5’i kadar yani 0,233 TL) ceza ile karşılaşacaktır. Düzenlemeye göre bu miktar 500 bin liradan az olamayacağına göre X Bankası’nın ödeyeceği ceza 500 bin lira olacak demektir. X Bankası eğer mevduat bankası değil de katılım bankası olsaydı ceza söz konusu olmayacaktı. Çünkü katılım bankalarında aktif rasyosu yüzde 100 olarak değil yüzde 80 olarak uygulanıyor. Öte yandan bu bir seferlik bir uygulama olmayacak. Bu rasyonun her ay tutturulması gerekiyor, tutturulamadığı taktirde her ay ceza ödenmesi söz konusu. Bu yeni düzenleme 1 Mayıs 2020’den geçerli olacak. Buna göre ilk uygulama mayıs ayı sonunda ortaya çıkacak ve o tarihte bankaların aktif rasyolarına bakılarak karar verilecek.
BDDK’NIN SÖZ KONUSU MODELİNE ÜÇ KRİTİK ELEŞTİRİ
BDDK’nin düzenlemesinin geneline ilişkin konuları bir yana bırakır da işin teknik yönüne bakarsak üzerinde durulması gereken üç mesele var.
Bunlardan ilki 2001 krizinin ardından bankaların kaldıramayacakları risklere girmelerini önlemek amacıyla kurulmuş bulunan BDDK’nin bankaları risk üstlenmeye yönlendirme noktasına gelmesiyle ilgili. Buradaki sorun bankaların kredi vermeye zorlanmasıyla ortaya çıkacak batık kredilerin ne olacağı meselesi. Bu zorlamayla açılan kredilerden batan olursa bunda bankaların sorumluluğu minimum düzeyde kalır. Kamu bankalarında böyle bir zarar ortaya çıkarsa Hazine bunlara sermaye takviyesi yapacaktır. Bu durumda eşitliği sağlamak için özel bankaların bu şekilde açılacak kredilerden doğacak zararlarının da kamu eliyle tazmin edilmesi gerekir. Bankalara bu rasyoyu tutturamadıkları taktirde ceza verilecekse karşılığı da tazmin olmalıdır. Benzer şekilde bankaların bu şekilde zorlamayla açacakları kredilerin geri dönmemesi halinde karşılaşacağı likidite sorununun da Merkez Bankası tarafından çözülmesi gerekiyor.
MEVDUAT İLE KATILIM BANKASI AYRIMI
İkinci mesele mevduat bankalarıyla katılım bankaları arasında yapılan ayrım. Böyle bir ayrımın yapılması doğru değil. Sonuçta amaç eğer kredi verilmesini desteklemek ise bu alanda çalışan her türlü bankanın aynı koşullarla yönlendirilmesi gerekir. Eğer katılım bankalarının mevduat bankalarından daha az menkul kıymet alabilmesi öngörülerek bir fark yaratılmak istenmişse o zaman çıkan oranın farklı uygulanması yerine denklemde örneğin menkul kıymetlerin çarpılacağı katsayı gibi katsayıların farklı yapılması çok daha anlamlı olurdu.
MEVDUATIN BİR BÖLÜMÜ KREDİYE DÖNÜŞEMİYOR
Üçüncü mesele zorunlu karşılıklarla ilgili. Yapılan düzenlemeye göre bankaların topladığı bütün mevduat hesaba katılıyor. Oysa bankalar topladığı mevduatın bir bölümünü merkez bankasına zorunlu karşılık olarak yatırdığı için mevduatın o bölümünü krediye dönüştüremiyor. Burada bir de BDDK’nin bankaların kısa vadeli yükümlülükleri karşılamak için kasalarında bulundurmalarını istediği adına disponibilite denilen miktarları da dikkate almak gerekiyor. Çünkü bankalar bunları da kredi olarak veremezler. Formüldeki bu yanlışlığın düzeltilmesi ve denklemin şöyle yazılması gerekiyor:
Benzer Haberler
-
TÜRK TIPÇILAR BULDU: DAMAR SERTLİĞİ OLUŞUMUNDA PARAZİT ETKİSİ
-
TÜİK’E GÖRE ENFLASYON YÜZDE 50’NİN ALTINA İNDİ…
-
GENÇLER “HAYATLARINDAKİ KONTROL HİSSİNİ” KAYBEDİYOR…
-
FAİZ VE ENFLASYONDAKİ SEYİR KÜRESEL EKONOMİYİ NASIL ETKİLİYOR?
-
TÜİK’E GÖRE YILLIK ENFLASYON AĞUSTOS 2024’TE YÜZDE 51,97’YE GERİLEDİ…
-
BANKACILIK DIŞI FİNANS SEKTÖRÜ YASAL DÜZENLEME BEKLİYOR…