Connect with us

Gündem

BIDEN DÖNEMİNDE TÜRK AMERİKAN İLİŞKİLERİ

Genellikle ABD siyasetinin ana hatlarının, başkanlık koltuğunda kimin oturduğundan bağımsız olduğu vurgulanır. Bu nedenle de; başkan değişiminin, Türk Amerikan ilişkilerinde köklü bir değişikliğe yol açmayacağı kanısı hakimdir. Ancak gerek Trump’ın kendine has kişilik özellikleri, gerekse de ülkeler bazında ve küresel çapta yaşanan büyük dönüşüm nedenleriyle bu seferki başkan değişiminin, ikili ilişkilerdeki etkisi oldukça hissedilir olacaktır. Hatta, Türk Amerikan ilişkilerinde yeni bir döneme girileceğini söyleyebiliriz.

 

Trump, “müesses nizam” denilen kurulu düzenin dışına çıkan politikalar izleyebilen ve ülkeler arasında kurumsal ilişkilerin yerine kişisel ilişkileri koyabilen yapıda bir başkandı. Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kişisel iletişimi çerçevesinde zaman zaman kurulu düzenin politikalarına aykırı hareket ederek, Türk Amerikan ilişkilerine ilişkin kurumsal siyasette gedik açtığı ve sorunların büyümesine engel olduğu da oluyordu. Diğer yandan, aynı Trump’ın, birçok olayda görüldüğü gibi ilişkilere zarar verecek keyfi adımlar attığı da oluyordu. Kısacası Trump’ın tüm politikalarında hüküm süren öngörülemezlik, Türk Amerikan ilişkilerine de belirsizlik olarak yansımıştı. Trump döneminde Türkiye- ABD ilişkilerinin seyri neredeyse, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump arasındaki kişisel ilişkilerin gelişimine endekslenmişti. Kurulu düzenin has temsilcisi olan Biden döneminde kurumsal ilişkilerin ağırlık kazanması beklenmekte. Bu bağlamda Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın geleneksel politikalarının ikili ilişkilerde belirleyici olacağı öngörülmekte. Bu öngörüler büyük oranda doğru olsa da, Biden’ın kişilik özelliklerinin de, en az Trump kadar ikili ilişkilerde etkin olacağını öngörebiliriz. The New York Times yayın kuruluyla yaptığı ve Türkiye’nin iç işlerine doğrudan müdahale anlamına gelen sözleriyle gündeme gelen toplantıda Biden’ın şu sözleri dikkate almaya değer nitelikte.

“Obama’ya hep şunu derdim, ‘Barack, bütün politikalar kişiseldir.’ Hepsi kişiseldir ve uluslararası ilişkiler de kişiseldir.”

 

Biden, aynı toplantıda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çok zaman geçirdiğini, hatta içinde bulunduğu Obama yönetiminde en çok kendisinin zaman geçirdiğini söyleyerek devam ediyor ve Türkiye’nin iç politikasına müdahale ile ilgili tepki çeken ifadeleri kullanıyor. Biden, gerek ABD Senatosu’nda 36 yıl süren görevleri sırasında, gerekse de başkan yardımcılığı döneminde Türkiye’yi sık sık ziyaret etmiş bir siyasetçi. 12 Eylül darbesinden hemen önce Türkiye’ye gelerek iktidar ve muhalefet liderleri ile Genel Kurmay Başkanı dahil tüm yetkililerle görüşen Biden, sadece Başkan Yardımcılığı döneminde Türkiye’yi 4 kez ziyaret etmişti. Senato’da görev yaptığı dönemlerde çoğunlukla Türkiye karşıtı bir tutum takınan Biden’ın, Başkan Yardımcılığı sırasında daha dengeli bir role bürünmeye çalıştığı görülmüştü. Yorumcuların üzerinde birleştikleri bir konu, Biden’ın hassas meselelerde esnek ve empatik yaklaşım göstermekte çok başarılı olduğudur. Bu özelliğinin örneklerini, Başkan Yardımcısı olarak yapmış olduğu Türkiye ziyaretlerindeki tavır ve tutumlarında ve Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde Ülkemizden 2 kez özür dilemiş olmasında görebiliriz. Biden, Başkanlık koltuğuna oturduğunda, The New York Times yayın kurulu ile yaptığı söyleşide Türkiye’ye müdahale anlamına gelen sözlerinden ötürü bir kez daha özür dilerse, bu kimseyi şaşırtmamalı. Diğer yandan Biden’ın, sadece iktidar ile değil, muhalef partileri, basın, sivil toplum ve akademi dünyası ile kişisel ilişkilere girmesi beklenmelidir. Başkan Yardımcısı Biden, 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı 2016 yılının Ocak ayında yaptığı Türkiye ziyaretinde, TBMM’de bulunan 4 partiyi “yuvarlak masa” toplantısına davet etmiş, bu davete MHP dışında tüm partiler icabet etmişti. Joe Biden’ın “yuvarlak masa” toplantısına AKP’den Galip Ensarioğlu ve Orhan Miroğlu, CHP’den Fikri Sağlar ve Sezgin Tanrıkulu, HDP’den Leyla Zana, Ayhan Bilgen ve Altan Tan katılmış; basında “Joe Biden TBMM Başkanı gibi!” manşeti atılmıştı. Biden’ın toplantıları Osman Kavala gibi sivil toplum önderleri ile liberal kanadı temsil eden basın mensupları ve akademisyenler ile devam etmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında sürekli olumlu görüş belirten ve “iyi arkadaşım” diyen Trump ise bir geleneği yıkarak, 29 yıldır görev yapan ABD başkanları içerisinde Türkiye’yi ziyaret etmemiş tek başkan oldu. Sonuç olarak, iki ABD Başkanı’nın kişilikleri arasındaki uçurum düzeyindeki farklılıkların ve bu kişiliklerini dış politikaya yansıtma biçimlerinin, Türk-Amerikan ilişkilerinde çok büyük değişikliklere yol açması kaçınılmaz.

 

Joe Biden’ın ABD Başkanlık koltuğuna oturması ile birlikte Türk Amerikan ilişkileri, yeni ABD Başkanı’nın kişiliğinin yanı sıra genel dış politika yaklaşımına göre şekillenecek hiç kuşkusuz. Amerikan kurulu düzeninin politikalarını izlemesi beklenen Biden, Başkan adayı olduğu zaman, ilk dış politika hamlesinin yabancı liderleri çağırarak “Amerika geri geldi: Bize güvenebilirsiniz” demek olacağını ve uluslararası kuruluşlardan çekilmiş olan ABD’nin geri dönüşünü sağlayacak, zararlı politikaları iptal edecek, “sonsuza kadar süren” savaşlara son verecek ve müttefiklik ilişkilerini eski haline getirecek planlar hazırlamış olduğunu söylemişti. Biden dönemi dünya politikasında, Trump dönemindeki “Amerika’yı Yine Büyük Yap” mottosuyla özetlenen daha çok içe dönük politikadan vazgeçildiği ve yine dünya liderliğine soyunulduğu bir dış politika beklenmeli. Her ne kadar Biden’ın önünde, iç politikada çözmesi gereken çok büyük sorunlar olsa da, Amerikan dış politikasını özgün haline döndürmek, Başkanlığı’nın ilk döneminin önceliklerinden biri olacak. Biden adaylık sürecindeki bir söyleşisinde, siyasette Amerikan halkının dış politikaya önem vermediği görüşünün hakim olduğunu, ancak bu görüşün artık geçerli olmadığını belirtmiş ve “2019 yılında dış politika iç politikadır ve iç politika da dış politikadır.” cümlesi ile kariyerini dayandırdığı dış politikaya, ilk günlerinden itibaren önem vereceğinin sinyalini vermişti. Aynı söyleşisinde Biden, Türkiye’yi de dahil ettiği ülke örneklerini vererek, dünya çapında hızla gelişen otoriter rejimlerin varlığı ile milliyetçilik ve bağnaz eğilimlerden şikayetçi olmuştu. 1930’lardan beri demokrasinin ilk defa bu kadar baskı altında olduğunu vurgulayan Biden, başkanlığının ilk döneminde hür dünyanın tüm ülkelerinin ruhunu ve ortak amacını yenileyecek bir “Demokrasi Zirvesi” organize edeceğini ve bu zirvenin dünyanın bütün demokrasilerini bir araya getirerek demokratik kurumları güçlendireceklerini, doğru yoldan sapan ülkeleri dürüstçe yüzleştireceklerini ve ortak bir gündem oluşturacaklarını dile getirmişti.

 

Geleneksel ABD politikalarını devam ettireceği söylemiyle başkanlık seçimlerini kazanan Biden’ın özellikle Türkiye’yi ilgilendiren konulardaki kişisel yaklaşımlarının da, Türk Amerikan ilişkilerinde etkin olması beklenmelidir. Yunan ve Rum lobisine yakınlığıyla tanınan Biden, “Siyonistim, Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor” ifadesi ile İsrail lobisine yakınlığını da dile getirmişti. Sözde “Ermeni soykırımı” emperyalist yalanını defalarca tekrarlamış olan Joe Biden, ABD merkezli düşünce kuruluşu “Foundation for Defense of Democracies”de yer alan bir yazıda “Amerika’nın en fazla Kürt yanlısı Başkanı” olarak tanımlanmıştı. ABD’nin Irak politikasının mimarı olan ve sadece 2010-2012 yılları arasında Irak’ı 24 kez ziyaret etmiş olan Biden, Barzani ile de yakın dostluk kurmuştu. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın, Washington’da görüştüğü Bölgesel Kürt yönetimi Başkanı Mesut Barzani’ye, “İkimizin de ömrü Kürt devletini görmeye yetecektir” dediği öne sürülmüştü. Bugün de ABD seçimlerinin hemen ardından, Irak Kürdistan Bölgesi’nden 143 Kürt gazeteci ve sivil aktivist, “Seçilmiş Başkan Joseph Biden and Seçilmiş Başkan Yardımcısı Kamala Harris”e hitaben bir açık tebrik mektubu(1) yayınlamışlar. Bu mektuplarında Trump döneminden ve Türkiye’den şikayet eden Kürt temsilciler, Biden’dan beklentilerini ve umutlarını dile getirmişler. Suriye tarafında ise PYD’yi kamufle etmek amacıyla ABD tarafından oluşturulan Suriye Demokratik Güçleri komutanı Mazlum Kobane, Al Monitor ile yaptığı “Suriyeli Kürt Komutan Biden yönetiminde Türkiye ile tansiyonu düşürmek için fırsat görüyor” başlıklı söyleşide(2), Biden’ın zaferinin, Ankara’nın Suriye politikasını değiştireceği beklentisini dile getiriyor. Türkiye’nin Ekim 2019’daki “Barış Pınarı” harekatına göz yumduğunu düşündükleri Trump’dan şikayetçi olan Kobane, Biden’dan çok şey beklemekte. Aynı söyleşide, henüz istifa etmiş olan ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’in ve SDG’nin koordinatörlüğünde PYD ile Suriye’deki diğer Kürt grubu “Kürt Ulusal Konseyi” arasındaki birleşme görüşmelerinden söz edilerek bu görüşmelerdeki tıkanma noktasının PKK ile ilgili olduğu dile getiriliyor. Buna yanıt olarak Kobane, PKK’dan vazgeçmeyeceklerini belirtiyor. “Türkiye’nin seçeneklerinin daralmakta olduğuna inandığını ve agresif duruşuna devam etmesine artık koşulların izin vermeyeceğini” dile getiren Mazlum Kobane, Öcalan’a referans vererek Türkiye ile “Rojava” arasındaki ilişkileri düzeltmede çok etkin olabileceğini vurguluyor. Söz konusu söyleşiden çıkan sonuç; ayrılıkçı Kürt grupları, Biden yönetiminde Türkiye’yi yeni bir “açılım”a zorlayabilecekleri yönünde umutlular. Bütün bunlardan Biden’ın, Amerikan kurulu düzeninin değişmeyen Yunan, İsrail, Ermeni ve Kürt politikalarının şahin bir izleyicisi olduğu sonucu çıkıyor.

 

Amerikan kurulu düzeninin politikası değişmese de, dünyada değişen jeopolitik dengeler Biden’ın işini zorlaştıracaktır hiç kuşkusuz. Dünya tek kutupluluktan çıkmıştır ve ABD, yine dünyanın tek lideri olmayı amaçlayan politikalar da izlese, başarı şansı yoktur. Türkiye’ye karşı Trump’a göre daha sert politikalar izleyeceği izlenimini yaratan Biden, yeni dünya gerçeği ile karşı karşıya kalacaktır. ABD ile aramızdaki en büyük sorunları, Ülkemizin iç dinamiklerindeki değişiklikleri de göz önüne alarak ele alacak olursak; Türkiye’nin, ABD’yi karşısına almamak için S-400’leri aktif etmeme gibi bir seçeneği tartışmaya açması ya da Mavi Vatan doktrininden ve Doğu Akdeniz’deki girişimlerinden vazgeçmesi, Suriye’de bir “terör devletçiliği” kurulmasına göz yumması veya Kıbrıs ve Azerbaycan konusunda geri adım atması beklenmemelidir. Rusya’yı NATO ile çevreleme politikasına öncelik vermesi beklenen Biden’ın, ittifakın güneydoğu kanadının en önemli ülkesi olan Türkiye’ye karşı izleyeceği politika konusunda, dış politika alanındaki bütün deneyim ve kişisel hünerini kullansa da zorlanacağı aşikar.

Editörün Notu: Dicle Eroğul’un Ata platformundaki analizinden alınmıştırhttps://ataplatform.org/2020/11/biden-doneminde-turk-amerikan-iliskilerinin-gelecegi/

(1) https://dckurd.org/wp-content/uploads/2020/11/letternov9.pdf

(2) https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2020/11/syria-mazlum-kobane-sdf-mediate-pkk-us-election-biden-trump.html

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir