Connect with us

Gündem

MİLLİ MUHARİP UÇAK İÇİN TARİHİ FIRSAT…

“Bu kadar sıkıntıya rağmen hala F-35 alalım diyorsanız o zaman ben burada art niyet ve menfaat ararım. Bu Türk Milliyetçiliği veya Türk Ulusalcılığı yaklaşımı değildir. Yapmamız gereken, milli muharip uçağımıza yönelik çalışmalara hız vermektir. Zaten hız verilmiş durumda. TAI ve TUSAŞ’ta (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.) o kadar ciddi çalışılıyor ki… Proje sırların çalınmasını engelleyecek biçimde yürütülüyor.”

Beyazıt Karataş- Emekli Hava Pilot Tümgeneral 

-“Şu anda Hava Kuvvetleri yüzde 90-95 oranında ABD’ye bağımlı. F-35’le birlikte yüzde 100 bağımlı olacak. Her şey düzgün olsa bile sağlıklı bir biçimde uçuramayacaksınız. ABD bile uçuramıyor. Her şeyinizi kontrol edecek; milli egemenlik ve özgürlükten bahsedeceksiniz! Sadece uçak önünde fotoğraf çektirirsiniz F-35’imiz var diye.”

-“Yaklaşık 50 terabaytlık ABD Kongre Kütüphanesi’nin 5 katı büyüklüğündeki bilgi Çin’e oradan da Rusya’ya gitmiş. Bu bilgilerin içinde F-35’in tasarımları da var, ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait bilgiler de. Bilgilerin çalındığını Donald Trump da söyledi. Hatta Prizma adlı dinleme sisteminin mimarı şu anda Rusya’da yaşayan Edward Snowden bile Der Spiegel Dergisi’ne verdiği demeçte kendisinin elde ettiği F-35’le ilgili görselleri de paylaşarak “Evet bu bilgiler Çin’in eline geçti.” dedi. Özetle sanayi ve teknoloji casusluğuyla Çin ve Rusya 20-25 yıllık Ar-Ge’yi 5 yıla indirdi.”

RÖPORTAJ: ŞEFİK SÖYLEMEZOĞLU

F-35 uçak projesi ve Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almasıyla bu projeden ABD tarafından çıkarılmak istenmesi gündemin en sıcak ve önemli konuları arasında yer alıyor. Herkes bir şeyler söylüyor ancak ifade edilenler tek başına durumu tüm yönleriyle ortaya koyamıyor. TSK kademelerinde pek çok görevleri yerine getiren Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş, mevzu hakkında en bilgili isimlerden. Kendisine akla gelen bütün soruları yönelttik. Soluk soluğa okuyacağınız bir söyleşi daha…

-Müttefiklerimizin bize bakış açıları mı yoksa bizim onlara bakış açılarımız mı değişiyor? Öncelikle F-35’ten başlayalım dilerseniz. Bu proje tam olarak neydi, nereye geldi; Türkiye’nin ulusal menfaatleri açısından nasıl değerlendirilmeli?

Türkiye, 1999 yılında F-35 projesine girmeye karar verdi. 2002’de projenin iki aşamasına dahil oldu. 25 Ocak 2007’de projeye ilişkin Mutabakat Metnini (MOU) dönemin Milli Savunma Bakanı, Mali Yönetim Esaslarını da Savunma Sanayi Müsteşar Yardımcısı imzaladı. Metin 45 yılı kapsıyor, 2052’ye kadar geçerli. 2008’de TBMM’de onaylandı. O günkü şartlarda yaklaşık 100 uçak alımı düşünüldü. Sonrasında 116 hatta bir ara 120 sayısı da telaffuz edildi.

Emekli Hava Pilot Tümgeneral Beyazıt Karataş (sağdaki) Kobi Yaşam Genel Yayın Yönetmeni Şefik Söylemezoğlu’nun F-35 uçak projesi ve S-400 hava savunma sistemine ilişkin sorularını cevapladı.

Anlaşma uçak siparişlerini kapsamıyor, onun için ayrıca bir sözleşme gerekiyor. ABD dahil Türkiye’yle birlikte 9 ülke var projede. 1999’da projenin gelişim aşamasında havuza katılma paylarına göre ülkeler birinci, ikinci ve üçüncü dereceden diye sıralanıyor. Türkiye 175 milyon dolarlık katkı payıyla üçüncü derecede. Bu derecede 5 ülke var. Anlaşmanın ilgili maddelerinden birinde “anlaşmazlıklar için herhangi bir ulusal, uluslararası kişi, kurum ve kuruluşa gidilmez; ülkelerin kendi aralarında çözüme kavuşturulur.” deniliyor.

“ABD, BU KONULARDA KENDİNİ TEK PATRON GÖRÜYOR”
-Bu ABD Savunma Sanayi’nin ‘ben işime geleni yaparım’ politikasının yansıması sanırım. Ne bir tahkim, ne uluslararası bir mahkeme, ne de hakem heyeti devreye girebiliyor!

ABD bu tür konularda kendini tek patron görüyor. Güçlü ülke olarak kanun ve usulleri kendisinin koyduğunu belirtiyor. Koyduğu kurallar metne imza atan İngiltere, İtalya, Norveç, Avustralya ve diğerleri için de geçerli. Türkiye projeye dahil edilirken ABD bir liste yapıyor. NATO ve ABD’yle yürütülen operasyonlarda Türkiye standart açısından ABD değerlendirmesinde üst sıralarda; müttefiklik, operasyonlara beraber katılma ve jeopolitik pozisyon açısından. Bir de parasal açıdan. Düşünsenize 100 uçak taahhüt etmeye çalışıyor Türkiye. Paralar ABD’nin gözünün önünde uçuşuyor! 100 uçak taahhüt ediliyor ama ilgili kanunda bir uçağın fiyatı için 70-75 milyon dolar belirleniyor. Ancak şu andaki fiyat 100 milyon dolar.

F-35’LERİN TÜRKİYE’YE MALİYETİNE İLİŞKİN TARTIŞMALAR
-Anlaşmadan çıkıldığında Türk savunma sanayi firmalarının büyük kayba uğrayacağı da kaydediliyor. Bunun gerçek boyutu nedir?

En çok konuşulan ve şehir efsanesi haline gelen konulardan biri de bu: F-35 projesinden çıktığımızda Türkiye sanayisi şu kadar para kaybedecek deniyor. Yine anlaşmanın içinden söylüyorum; Türkiye’nin bu projede başlangıçta 70-75 milyon dolar üzerinden yapılan hesaplamayla 10,7 milyar harcayacağını öngörülüyor. Şirketlere iş payı da veriliyor. O tutar da 5,5 milyar dolar diye zikrediliyor. Konuşulan şu: Türkiye 25 milyar dolar, şirketlerimiz de iş payı olarak 10,5 milyar dolar kaybetti. F-35 fiyatlandırması ilkin 135-140 milyon dalarla başlıyor. İndirimlerle 100 milyon dolara düşüyor. O da F-35A uçağı. Yani klasik bildiğimiz pistlerden iniş kalkıp yapabileni. Bir de F-35B kısa pist kalkış dikey iniş yapabilenler ve F-35C uçak gemileri için tasarlananlar var. 3 tip düşünülmüş.

-Projede uçak alım sürecimiz nasıl seyretti?
2018 ve 2019’da ikişer uçağımızı aldık. 2 uçak daha eklendi. 2019 itibariyle toplamda 6 uçak alımı planlanmıştı. 4’ü eğitimlerin devamı için ABD’de yaklaşık iki yıl kalacaktı. 2’si de 2019 Kasım’da Türkiye’ye gelecekti ve Malatya-Erhaç’taki 7’nci Ana Jet Üs Komutanlığı’nda konuşlanacaktı.

-Türkiye’nin talebi yalnızca F-35A ile sınırlı mı kaldı? Kaldıysa niçin?
Şöyle bir gelişme oldu. Deniz Kuvvetleri için çıkartma gemisi olarak düşünülen Anadolu tipi gemilerimizin devreye girmesiyle dikine veya kısa pistten inip kalkabilen uçaklar için de bir tasarlama yapıldı. Türkiye’nin almayı düşündüğü uçak sayısındaki artışlar F-35B tipi için. Deniz Kuvvetlerimiz için F-35B gündeme geldi. S-400 sebebiyle bu projeden çıkarıldığımızdan F-35B de otomatikman gündemden düştü.

-F-35’ler devreye girdiğinde hangi eski modeller envanterden çıkacaktı?
TBMM’de onaylanan anlaşma metninden söylüyorum: F-4 ve F-16 Block-30 uçakları envanterden çıkacaktı. Ama anlaşma ve plana göre 2012 ile 2021 yılları arasında bütün her şey bitmiş olması gerekiyordu. 2018’de 2 uçak teslim alabildik.

ABD’DE F-35 PROJESİNE FRANKENSTEIN BENZETMESİ!
-Bu gecikme neyden kaynaklandı?
Her ülkenin ayrı isteği var. Ayrıca 3 ayrı tip planlanıyor. ABD Hava Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri ve Deniz Kuvvetleri diğer ülkelerin istekleri doğrultusunda uçaklar üzerinde değişiklik yapılınca ortaya değişik bir tip çıktı. Donald Trump’ın son Savunma Bakanı Christopher C. Miller’ın söylediği gibi F-35’lerin “aslında hiçbir işe yaramayan, beş para etmeyen bir Frankenstein gibi bir canavara benzediği” ifade edildi. Bundan 3 gün sonra da ABD Hava Kuvvetleri’nin Forbes dergisine “F-35’ler iş görmüyor” demeci yansıdı. Onun yerine “ne pahalı ne ucuz ne 5’inci nesil; 5’inci nesle yakın bir uçak almalıyız” denildi. Şurası çok söylenmiyor ama “F-35 projesinin durdurulması, aradaki farkın tarif edilen uçaklara aktarılması” düşüncesi de söz konusu. O tarifin ne olduğu daha sonra net olarak yorumlanmaya başlandı. 4,5 nesil uçakla boşluğun doldurulması yönünde değerlendirmeler yapıldı. Hatta “Yeniden bir F-16 tanımlayalım. 3’üncü nesil F-16’yı 4,5 nesle çıkaralım. Bizi 2048 yılına kadar idare etsin.” anlamında bir düşüncede de var. 2002 yılından beri ABD’de F-16 üretimi durmuştu.

Beyazıt Karataş: “F-35’in üç tipinde de arka yakıcı (afterburner-AB) kullanıcılar devreye sokulduğunda yatay stabilizelerinde hasarlar meydana geliyor, bazı boyalar dökülüyor.”

F-35’TE ORTAYA ÇIKAN SORUNLAR
-ABD’de F-35 konusunda kafalar hayli karışık anlattıklarınıza göre…
F-35 projesini ilk okuduğumda toplamda yani ömür devri boyunca bu projeye 1,6 trilyon dolar harcayacaktı ABD. Son yayınlanan yorumda bunun 1,7 trilyon dolar olduğu söyleniyor. Çok pahalı, bundan vazgeçelim diyorlar. Frankenstein yaratıldığını söylüyorlar. Savunma ve savaş kuvvetleri için bu uçakların şişirildiği kaydediliyor. Görünmezlik özelliğinin öne çıkarıldığı ancak içine iki hava füzesi ya da bomba alabildiği; bombalar kanatlara takıldığında görünmezlik özelliğinin kalmadığı ve menzilinin kısaldığı belirtiliyor. F-35’in üç tipinde de arka yakıcı (afterburner-AB) kullanıcılar devreye sokulduğunda yatay stabilizelerinde hasarlar meydana geliyor, bazı boyalar dökülüyor. Yüksek süratlerde F-35 için standart 1.6 mach hızda (sesin 1/6’sında) hasar oluşunca hız 1.3 machta sınırlandırıldı. Ayrıca 30 saniyeyle başlayan ve 50 saniyeyle devam eden kısıtlamalar var. Yani uçak havada diğer -hatta 3’üncü nesil- savaş uçaklarıyla sınırlandığında, süpersonik uçuşlar veya önlemelerde çok kabiliyetsiz duruma düşüyor. ABD’nin Sayıştay’ı durumundaki Hükümet Sorumluluklar Ofisi (Government Accountability Office-GAO) her konuda Senato’yu bilgilendirir. Raporlarında F-35’lerle ilgili çok ilginç bilgiler yer alıyor.

-Nedir bu ilginç bilgiler?
Nisan 2019 ve Temmuz 2020’de yayınlanan iki GAO raporunda tüm görevlerde ve tek görev olarak F-35’lerde isterleri karşılamada yüzde 50’ye yakın düşüş olduğu belirtiliyor. Yani bir türlü F-35’in yapısından kaynaklanan parça tedarikleri, ALIS (Autonomic Logistics Information System) dediğimiz (pilot, harekat, eğitim, makinist, bakım ve ikmal sistemini kontrol eden) aslında beynini oluşturan ‘uçan bilgisayar’ olarak adlandırdığımız bulut tabanlı sistemin iyi çalışmaması, bu yüzden faaliyet oranının düşmesi, düşmenin doğurduğu sakıncalar yüzünden uçağın uçması gerekirken birlik komutanları ve bakım ekibinde “bu arızadan uçağın uçmaması değil uçması gerekir” diye bir tereddüt oluştu. Yetki alınarak sistem uçma diye ikaz etmesine rağmen birlikler uçma kararı alıp uçağın gayet güzel uçtuğunu görünce ikiye ayrılıyorlar. ALIS diyor ki uçma, birlik uçuyor, gayet de güzel uçuyor, tabi her görev için değil, bazı görevler içindir bu. Uçma dese yerde kalıyor. O zaman faaliyet oranı tek görevde standart yüzde 75 olarak belirtilmesine rağmen uçak yerde kalıyor. Bu sadece F-35 için değil, F-22 uçaklarında da faaliyet oranı düşük. F-22 için bir örnek. Meksika Körfezi’nde bu uçakların ana üssü var. Yaklaşık iki yıl önce körfezde meydana gelecek fırtınanın bu üssün içinden geçeceği öngörülüyor ve uçakların başka bir meydana indirilmesi kararlaştırılıyor. 55 adet F-22 uçağından ancak 33’ünü başka meydanlara intikal ettirebiliyorlar. 22’si 10 atom bombası şiddetindeki fırtınanın ortasında kalıyor. Üs darmadağın oluyor. Çok övünülen 5’inci nesil uçakların faaliyetleri açısından önemli bir örnek bu.

Beyazıt Karataş: “F-35, uçan bir bilgisayar. Tıpkı bilgisayar gibi çalıştırıyorsunuz. Pilot login yapabilmek için kullanıcı adı ve şifre giriyor.”

“F-35, UÇAN BİR BİLGİSAYAR”
-Bugün Whastsapp’ta bile bilgilerin ne kadar güvende olabildiği konuşulurken, ulusal lojistik ve silah verilerinin bulut sistemine yüklenmesi milli menfaatlerle ne derece örtüşebilir?

F-35, uçan bir bilgisayar. Tıpkı bilgisayar gibi çalıştırıyorsunuz. Pilot login yapabilmek için kullanıcı adı ve şifre giriyor. Çok doğru söylüyorsunuz; kişisel bilgilerimizin üçüncü taraflarla paylaşılmasında ortalığı ayağa kaldırıyoruz; ama ABD sizin Hava Kuvvetlerinizin, sisteminizin, savunmanızın bütün bilgilerini kontrolüne alıyor; hiç sesinizi çıkartmıyorsunuz. 2017’de Avustralya, İtalya, İngiltere ve Norveç bir konuyu gündeme getiriyor. ALIS’ten kurtulalım, bazı bilgileri filtreleyelim, en azından her şeyi ABD server’ına yüklemeyelim diyorlar. 23-25 milyon dolarlık bir çalışma bu. Ama başarılı olması söz konusu değil. Zaten ALIS hatalı bilgiler veriyor, kontrol edilemezlik yüzünden faaliyet oranı düşüyor. ABD, 17 milyar dolar harcanan ALIS’i bir kenara bırakarak, 10 milyar dolar daha harcayarak, göz boyayarak, kirli sicilini bir tarafa atıp adını değiştirip başka bir sistem üzerinde çalışmaya karar veriyor. Bunu yaparken de güncellemeler ve hataları 300 yamayla gidermeye çalışıyorlar. Yürümüyor sistem. Başka bir bulut tabanlı sistemi geçecekler. O da yetmiyor. ABD 10 yıl içinde tüm server’lardaki bulut tabanlı farklı farklı sistemleri tek bir sistem içine almaya çalışıyor. İhalesini 10 milyar dolara Microsoft kazandı. Bu şu demek: ABD isterse uçarsınız, istemezse uçamazsınız.

“BİLGİLERİ, EN YAKIN MÜTTEFİKİ İNGİLTERE’YE BİLE VERMİYOR”
-En hassas nokta burası. Sizin benzetmenizle uçağın hilkat garibesi olması ve beklenenin gerisinde kalması ayrı bir konu; bilgisayar sisteminin doğru sonuçlar vermemesi ayrı bir konu… ABD istemediğinde kullanmak bir yana uçağı havalandırma fırsatının bile olmaması ise apayrı bir konu. Şifreyi girdiniz, geçersiz dediğinde el kol bağlanıyor!

ABD, en yakın müttefiki İngiltere’ye dahi bunları vermiyor. ABD, böyle bir sıkıntıyla karşılaştıklarında kendi pilotlarının yedek şifreyle sisteme girmelerini sağlıyor. Ama diğer ülkelere böyle bir hak tanımıyor. Her uçuş için kullanıcı adı ve şifre kullanılıyor. F-35’in ekranı dokunmatik. F-35B eğitimlerine ilişkin ITV televizyonunda bir belgesel yayınlandı. İngiliz pilot uçağı biniyor ama login olamıyor. Bunun üzerine yerdeki ABD’li pilot bir iki şey tavsiye ediyor. Bataryayı aç kapa diyor. Reset sonrasında da düzelme olmayınca, yanındaki kameramana biraz uzaklaşmasını söyleyip yeni şifreyi veriyor. Biz bu videoyu altyazılı olarak Türk kamuoyuna sununca bu yayın YouTube’dan kaldırıldı. Artık F-35’le ilgili bahsedilen her konunun gerçekliği ortaya çıktıkça o koca ABD ve şirket engellemeler koymaya başladı.

“PANİK İÇİNDELER, BUNDAN SONRAKİ ÜRETİM TEHLİKEDE”
-F-35A birim fiyatı 100-105 milyon dolar. Pastanın büyüklüğü ve kar rasyolarına göre verdikleri tepki gayet normal!
Mevcut Hava Kuvvetleri Komutanı’nın (Orgeneral Charles Brown) açıklamasından az önce söz etmiştim. F-35 yerine, pahalı olmayan, ondan ucuz ve 4,5 nesil bir uçak önermişti. Bundan 3 gün sonra şirketin F-35 resmi twitter hesabından komutanı tekzip edercesine F-35’i öven beyanını yayınlamak zorunda kaldılar. Bu bile panik içinde olduklarını, bundan sonraki üretimin tehlikeye girdiğini gösteriyor. Ortaya çıkan rezaletlerden sonra alıcı ve komşumuz Yunanistan gibi almayı düşünen ülkeler bu soruları sorunca şirketin hisselerinde ekonomik değerinde büyük bir kayıp oluştuğunu tahmin etmek zor değil. Açıklamalar birbirini izliyor ama yetmiyor. ABD savunma sanayini inceleyen dergilerde veya internet sitelerinde inanılmaz derecede paylaştığımız konuların dışında yerden yere vuran yazılar yayınlanmaya devam ediyor.

“F-35, KÜRESEL SAADET ZİNCİRİ OLARAK PLANLANDI”
-Öngörülemeyen pek çok sıkıntı yaşandığı ortada. Normal şartlarda ABD’nin bunu aşması beklenir. Ancak oluştuğunu söylediğiniz panik, problemlerin çok ötesine geçmiş gibi duruyor. Ne dersiniz?
Havacılıkta ufak ya da büyük hatalar ortaya çıkabilir. Fakat F-35’teki çok farklı. F-35; küresel sermayenin küresel silah gücü ve küresel saadet zinciri olarak planlandı. Şimdi küresel sermayenin küresel silah gücünde bir tıkanma söz konusu oldu. Ve küresel saadet zinciri de kırılmış oldu. Diğer uçaklarda böyle değildi. Böyle olunca ABD’de bir panik var. Yıllardır duran videoyu BBC’nin telif hakkı gibi nedenlerde YouTube’dan kaldırmak zorunda kaldı. Ama yazıları ve diğer bağımsız yazıları engelleyemiyorlar. Bütün bu açıklamalara, dış basının takip etmesine, bizim açıklamalarımıza ve yayınlarımıza rağmen bunları tekzip edecek yalanlayacak söylediklerimizin aksine verilerle karşımıza çıkacak bir görüntü şu ana kadar oluşmadı.

“2015’TE SİSTEMİN HACK’LENEBİLECEĞİ GÜNDEME GELİYOR”
-Yanlış hesaplamadıysam projenin ömür devri boyunca maliyeti sadece ABD için 1.7 trilyon dolar. Türkiye’nin ‘siz bu işi beceremiyorsunuz’ deyip projeden çıkması hem ilgili şirketin hisselerini hem de ABD’yi darmadağın ederdi. S-400 bir çıkış yolu muydu?

Söylediğiniz gibi konular birbiriyle bağlantılı. Biraz geriye gidersek; F-35 projesine girerken aslında her şey güllük gülistan görünüyor. Türkiye uçaklarını değiştirecek vs… ABD bir projeye başlarken ortaklarına ve ürün satmak istediklerine pek fazla bilgi vermez. Burada esas olan alıcı ülkelerin kendi ihtiyaçlarına göre konuyu değerlendirmesidir. NATO’ya girildiğinden itibaren Türkiye, ABD uçaklarını almaya alıyor, sistemini buna göre kurguluyor. F-35 projesine girilirken aslında bazı risk detayları biliniyordu. Sonrasında yavaş yavaş ortaya çıkıyor. 2015 yılında bulut tabanlı bu sistemin hack’lenebileceği gündeme geliyor.

“ÇİN VE RUSYA; 20-25 YILLIK AR-GE’Yİ CASUSLUKLA 5 YILA İNDİRDİ”
-Ve korkulan başa geliyor…
Yaklaşık 50 terabaytlık Kongre Kütüphanesi’nin 5 katı büyüklüğündeki bilgi Çin’e oradan da Rusya’ya gitmiş. Bu bilgilerin içinde F-35’in tasarımları da var, ABD Silahlı Kuvvetleri’ne ait bilgiler de. Bilgilerin çalındığını Donald Trump da söyledi. Hatta Prizma adlı dinleme sistemin mimarı şu anda Rusya’da yaşayan Edward Snowden bile 2015 yılında Der Spiegel Dergisi’ne verdiği demeçte kendisinin elde ettiği F-35’le ilgili görselleri de paylaşarak “Evet bu bilgiler Çin’in eline geçti.” dedi. Özetle sanayi ve teknoloji casusluğuyla Çin ve Rusya 20-25 yıllık Ar-Ge’yi 5 yıla indirdi.

“FİRMA, TÜRKİYE’NİN ÖNERİSİ SONRASI YAN ÇİZİYOR”
-Peki, Türkiye hack’lenme konusunda ne gibi nasıl tepki veriyor?
Yazılımcı arkadaşlarım F-35’in bulut sisteminin hack’lenebileceği bilgisini aktarıyor. ABD Deniz Kuvvetleri’nden bir bilgisayar uzmanı sistemi hack’liyor. ‘Bunu deneyelim, buna karşı tedbirleri alalım, siber saldırıya karşı F-35 zayıf’ önerisini getiriyor. Firma ‘Sistemi durdurup, siber saldırıya karşı bir deneme yaparsam mevcut uçakları uçuramam’ diyor. Kaba tabirle yan çiziyor. Firma açısından bir sıkıntı yok, kontrol onda çünkü. Artık NATO döneminden beri gelmiş olan sizin tüm bilgilerinizi alıp örneğin Yunanistan’a karşı uçmanızı engelleyecek. İsrail’e ve Güney Kıbrıs’a karşı bir tehdit olursa uçamazsınız. Rusya’ya ve İran’a kullanıcı adı ve şifrenizi girerseniz sizi uçurur. Sözleşmedeki 10,7 milyar dolar sadece başlangıç fiyatı; Türkiye’nin projeye vereceği para 100 uçak alındığında ömür devri boyunca 50 ila 70 milyar doları buluyor.

“ONLAR MİLLİ LOJİSTİĞİNİZE EL KOYUYOR, SEVİNİYORSUNUZ!”
Öte yandan performansa dayalı lojistik takviyesi de alıyorsunuz bu uçaklar için. 100 uçağımdan 70’ini faal istiyorum dediğinizde size bir fatura çıkarılıyor. Parça tedariği vs… Eskişehir’deki fabrikanızı kullanacak, TUSAŞ’ı kullanacak… Fabrikamızdan şu kadar para kazanacağız diye sevinen bazı komutanlarımıza üzülerek şunu söylüyorum: Onlar milli lojistiğinize el koyuyor, seviniyorsunuz.

Karataş, “Milli Muharip Uçağımızı (MMU) yapalım, hatta adını da Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 18 Mart 2023’de hangardan motor çalıştırarak çıkması planlanması nedeniyle modelinin adını TF-23 (şu andaki modeli TF-X) koyalım.” diyor.

-Türkiye’nin hava savunmasındaki durumunu dışa bağımlılık açısından özetler misiniz?
Şu anda Hava Kuvvetleri yüzde 90-95 oranında ABD’ye bağımlı. F-35’le birlikte yüzde 100 bağımlı olacak. Her şey düzgün olsa bile sağlıklı bir biçimde uçuramayacaksınız. ABD bile uçuramıyor. Her şeyinizi kontrol edecek; milli egemenlik ve özgürlükten bahsedeceksiniz! Sadece uçak önünde fotoğraf çektirirsiniz F-35’imiz var diye.

Çok açık söylüyorum ki; yurt dışından fonlanan bazı vakıflar tarafından desteklenen ve satın alınmış olan kişilerin lobiciliğiyle –onlar kendilerini çok iyi biliyorlar- hala F-35 alalım deniliyor. Peki, Milli Muharip Uçağımızı (MMU) yapalım, hatta adını da Cumhuriyet’in 100’üncü yılında 18 Mart 2023’de hangardan motor çalıştırarak çıkması planlanması nedeniyle modelinin adını TF-23 (şu andaki modeli TF-X) koyalım. Bu önerimiz çok tutuldu. TF-23 Cumhuriyet’in 100’üncü yılında motor çalıştırılıp hangardan çıkacak. Projenin safhaları var. Hangardan çıkış bir şov, gövde gösterisi. Tekrar hangara girecek. Tecrübe uçuşuna, havaya çıkışına kadar iki üç yıl daha çalışılacak. Havada iki üç yıl uçacak. Her testten geçince plana göre milli muharip uçağımızın seri üretimine 2030 yılında başlanacak.

“İSRAİL, OTONOM LOJİSTİK BİLGİ SİSTEMİ KULLANMA YETKİSİ ALDI”
2012 ile 2021 arasında F-35’leri teslim almayı düşünmüşsünüz. Proje rezil olmuş. ABD Hava Kuvvetleri başta, tüm ortakların uçakları alması gecikmiş. Ayrıca araya Japonya, Güney Kore, İsrail girmiş. Belçika ve Yunanistan devreye giriyor. Polonya’ya satmaya çalışıyorlar. Şu önemli detayı aktarayım; İsrail, kendi otonom lojistik bilgi sistemini kullanacak yetkiyi aldı, bir sıkıntısı yok.

“KANADA, “PROJEDE KALACAĞIM AMA UÇAK ALMAYACAĞIM’ DEDİ”
Bir ilginç detay da şu; muhafazakar hükümetin yerine grev gelen hükümet “Tamam, F-35’lerin geliştirilmesi ve ortak üretim safhasına girdim, şirketlerim parça da üretiyor ama ben bu uçaklardan almayacağım’ dedi. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, “ABD’nin istemediği yerde uçamayacağını” gerekçe göstererek F-35 uçaklarını almayacağını açıkladı. Bunun yerine kontrolü elinde bulunduracakları F-18 edineceğini söyledi.

“HALA F-35 ALALIM DENİRSE ART NİYET VE MENFAAT ARARIM”
-Verdiğiniz bu örneklerle sözü nereye getiriyorsunuz?
Bütün bunları anlatıyorum, konuyu dünya basınında olmayan görsellerle ortaya koyuyorum ama yine de birileri ‘F-35 almazsak öldük, kaldık’ diyebiliyor. Bu kadar sıkıntıya rağmen hala F-35 alalım diyorsanız o zaman ben burada art niyet ve menfaat ararım. Bu Türk Milliyetçiliği veya Türk ulusalcılığı yaklaşımı değildir. Yapmamız gereken, Milli Muharip Uçağımıza yönelik çalışmalara hız vermektir. Zaten hız verilmiş durumda. TAI ve TUSAŞ’ta (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş.) o kadar ciddi çalışılıyor ki… Proje sırların çalınmasını engelleyecek biçimde yürütülüyor. Bu proje sürecinde de elbette bazı sıkıntılar olabilir. Ama emekli askerler dahil bazı kişilerde ’yapamayız, edemeyiz’ söylemi oluşmuş durumda. Sahaya bu söylemle çıkarsanız yarın da F-45, F-55 alalım mı diye konuşur olacağız. Oysa F-35’in ömür devri için harcanacak 50 ila 70 milyar dolar arasındaki paranın yarısıyla kendimize özgü uçağımıza ve kendi bulut tabanlı sistemimize sahip oluruz.

“TÜRK HAVA KUVVETLERİ’NİN ŞU ANDA ARA UÇAĞA İHTİYACI YOK”
Türk havacılığının, Türkiye’nin önüne Allah’ın bir lütfu gelmiş. S-400 aldı diye sizi F-35’ten çıkartmaya karar vermişler. ABD’ye şükran borçluyuz! Şükran günlerinde yardımcı olalım, hindiyi biz keselim! TAI ve TUSAŞ direktifi aldılar. Milli muharip uçağımız 2023’te hangardan çıkacak. TUSAŞ geriye dönüş olmadığını biliyor. Hala ‘F-35 alalım, Hava Kuvvetleri’nin omurgasını ona göre kurmuştuk’ deniyor. Altını çizerek bir şey daha söyleyeyim: Türk Hava Kuvvetleri’nin şu anda ara uçağa ihtiyacı yok. F-35’lerle değiştirilmesi düşünülen F-16 Block 30’ların da yapısal ömür uzatılmasına ilişkin 35 uçak üzerinden modernizasyon çalışmaları devam ediyor. Silah sistemlerinde, radarında iyileştirmeler yapılıyor, kanatlar güçlendiriliyor. Gövde uçuşunda aksayan ve eskiyen yerler dayanıklı hale getiriliyor. 8’den 12 bin gövde uçuş saatine çıkartıldıklarında 10, 20 yıl daha envanterinizde kalabilirler.

-Peki, ABD daha büyük bir ambargo uygularsa; yani F-16’lar da uçurulamaz hale gelirse!
O zaman dünya dönmeye devam eder; başka ilişkiler, başka ittifaklar ve başka tedarik kaynakları ortaya çıkar.

“1960’LARDAN BERİ UZUN MENZİLLİ YÜKSEK İRTİFA HAVA SAVUNMA SİSTEMİNE İHTİYAÇ VAR”
-S-400 ile F-35 tartışmalarının arka planını daha iyi anlayabilmek adına hava savunma ve izleme sistemlerini kısaca gruplayabilir ve aralarındaki farkları anlatabilir misiniz? Böylelikle S-400’ün Türkiye’ye neyi sağladığı ortaya konulacaktır… Bu detaylar çok önemli çünkü ana akım medyadaki programlarda da S-300’le mukayese edildiği oluyor…

Öncelikle Türkiye’nin S-400 projesine neden sahip olduğunu veya nasıl bu noktaya geldiğini anlatayım. F-35’in kokpitinden çıkıp S-400’ün radarının kontrol odasına gidelim. Türkiye’nin 1960’lardan beri uzun menzilli yüksek irtifa hava savunma sistemine ihtiyacı var. Soğuk savaşta İstanbul ve Boğazlar bölgesinin savunması açısından Nike’ler kullanıldı. (Editörün notu: MIM-14 Nike Hercules, ABD’li Western Electric firmasınca üretilen ve 1950’li yılların teknolojisine sahip yüksek irtifa hava savunma füzesidir. Sovyet –SSCB- bombardıman uçaklarının ve balistik füzelerinin yüksek irtifada önlenmesine yönelik tasarlanmıştır. Yerden radar güdümlüdür. Menzili 144, irtifa kapasitesi 45 km’dir. Mobil hareket kabiliyeti yoktur. Türk Hava Kuvvetleri için 1959-1964 yılları arasında ABD desteğiyle 72 adet Nike Hercules tedarik edildi. Füzeler İstanbul’da konuşlu 15. Füze Üs Komutanlığı bünyesinde görev yaptı.) Meydanların ve nokta savunmaları için hem kara hem deniz hava kuvvetlerimizin alçak irtifa hava savunma uçaksavar sistemleri vardı. Bunlar füze veya klasik uçaksavar idi. Bazıları 2’nci Dünya Savaşı’ndan kalma, bazıları sonradan tedarik edilmiş sistemlerdi. Ayrıca Hawk denilen orta menzilli hava savunma füzelerini de tedarik ettik.

1991 ve 2003 yıllarındaki 1 ve 2’nci Körfez savaşlarında Türkiye’ye Amerikan Patriot hava savunma füze sistemleri konuşlandırıldı.

“HEP DIŞARDAN FÜZE SİSTEMLERİ GETİRİLDİ”
(ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldırıda bulunduğu) 1’inci (17 Ocak 1991-28 Şubat 1991).ve 2’nci (20 Mart -1 Mayıs 2003) Körfez Harbi oldu. Suriye harekat söz konusu oldu. Hep dışarıdan bize uzun menzilli yüksek irtifa hava savunma füze sistemleri Patriotlar) geldi. Son Suriye harekatı devam ederken SAMP-T dediğimiz İtalyan-Fransız ortak yapımı Patriotlara göre daha tekamül etmiş bir hava savunma sistemi Türkiye’ye getirildi. Hatta 1991 şu anda hala İspanyollara ait bir Patriot bataryası NATO kapsamında uzun zamandır İncirlik üssünde. Türkiye bu ihtiyacını en kritik 1’inci Körfez Harbi’nden bu yana 5 ülkeden (ABD, Almanya, Hollanda, İtalya ve İspanya) 6 kez karşıladı. Biz nerdeyiz peki, koca bir ülkeyiz. Hiç kimse söylemiyor mu niye dışarıdan geliyor bunlar diye? Adam getiriyor İncirlik’i koruyor, Kürecik’i önden savunacak şekilde kuruyor.

-Yalnızca kendilerini koruma amaçlı demek ki bunlar…

Elbette. 70 km koruma alanı var. Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verecek durumda değiller. Kara ordusunu kurmuşsunuz ve hava üslerini kurup gemiler yapmışsınız. Taarruzlara karşı ihalenizi NATO’nun savunma konsepti içinde veriyorsunuz. Peki, Patriot alalım diyorsunuz. ABD kongresi Patriot satışı konusunda ambargo koyduğunu açıkça söylemiyor ama ses çıkartmıyor, cevap vermiyor. Bu ihtiyacımızı karşılamak için 2005/2007’lerde uzun menzilli yüksek irtifa hava savunma füze sistemi almaya karar verdik. Bu sistemler kısa (5 km’ye kadar), orta (25 km’ye kadar) ve uzun menzilli (25 km’den 150-200 km’ya kadar) diye 3 kategoridedir. Bunlar yatay menziller; bir de bunların irtifaları var. Alçak irtifa 10 km’ye, orta irtifa 15 km’ya ve yüksek irtifa 15’ten 30-60 km’ye kadar.

“S-400 YA DA PATRIOT İÇİN DE HAVA SAVUNMASI GEREKLİ”
S-400 ya da Patriot; onların da kendi savunmalarına ihtiyaçları var. Ben S-400’u, Patriot’u kurdum, dünyayı kurtardım, hayır öyle bir şey yok. Onların da savunmasını kurmanız gerekiyor. Orta ve alçak savunmaya ihtiyaçları söz konusu. Çünkü ilk hedef konumundalar. Türkiye çok büyük bir ülke. Her yerine saldırı ihtimali söz konusu değil. O yüzden rafineri, havaalanı-liman, kara-hava-deniz askeri ana karargahlar, nükleer santral gibi stratejik mevzilere konuşlandırılırlar. En can alıcı noktalardan biri de örneğin Marmara’daki sanayi bölgeleridir. Hiçbir spekülasyona girmeden bir an önce bu ihtiyacımızı karşılamamız gerekiyor.

“ÇİN FÜZESİ ALMAKTAN ABD BASKISIYLA VAZGEÇTİK”
2013’te haydi Çin sistemi alalım dedik. FD-2000 diye geçiyor. S-300’ün benzeri. ABD’nin baskısıyla 2015’te bundan vazgeçtik. Çin’deki şirkete ABD yaptırım uyguladı. Rusya, Çin, Kuzey Kore ve İran’daki konularda ABD CAATSA dediğimiz yaptırımlar uyguluyor. Ama biz, ABD’nin yaptırım uyguladığı Çin şirketiyle “satıhtan satıha atılan Kasırga, Yıldırım ve Bora’yı yaptık. Kimse bir şey demedi. Nerede o zaman ABD? Satıhtan satıha atılan füzelerin menzili kabaca 80-120-280 km. Sonradan Kasırga’da menzil iyileştirildi. Dönemin Savunma Sanayi Müsteşarı’na fatura kesildi. İlgili kişi yurt dışında fuardayken görevden alındı. Bu kararı kendi kendine vermedi ki.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma füze sistemi ithal etmesi, ABD’yle arasında gerginliğe yol açtı.

“KİMSE ‘S-400’LER KÖTÜ BİR FÜZE’ DEMİYOR”
Yeniden ihale açıldı. Buna S-400, Çin sistemi, SAMP-T ve Patriot girdi. Bu dört sistem çizelgeye konulduğunda kapsadığı menzili, füze vurma menzili ve irtifaya çıkışı açılarından bir numarada S-400 var. Zaten dünyada kimse S-400’leri Patriot’la ve SAMP-T’yle kıyaslamıyor bile. Sadece NATO sistemiyle ya da şununla uyumlu olsun diye kıyaslıyor. S-400 ya da gelecekteki S-500’lere kimse kötü bir füze, almam demiyor.

İhale konusunda şunu söylüyorum: PKK’ya, KCK’ya, PYD’ye, YPG’ye, YPJ’ye, SDG’ye- bakın kısaltmaları saymaktan ben bıktım-; ABD’nin kılıfları bunlar. Ve en önemlisi FETÖ’ye destek veren ABD’den; üstelik de bunlara destek verirken güneyimizde bir suni devlet kurarak güvenliğimizi ihlal eden; Doğu Akdeniz ve Ege’de, Karadeniz’de yine güvenliğimizi ihlal eden; 15 Temmuz kırılmasını yaşayan ve darbe girişiminde bulunan ekibi destekleyen ABD ve CIA’den stratejik müttefik olarak mı bahsedeceğiz sözde müttefik olarak mı?

“AĞLARLA MİLLETİN KAFASINI KARIŞTIRMASINLAR”
Şimdi bu kırılmanın arkasından karar verildi S-400 alındı. Ortalık ayağa kalktı. Neymiş Rusya’ya para, güç ve prestij kazandırılmış; NATO’yla çalışırmış çalışmazmış, füzeyi vururmuş vurmazmış… Biz bu füzeyi kendi konvansiyonel hava savunma sistemimiz için alıyoruz. Ağlarla falan milletin kafasını karıştırmasınlar. Ağlara bağlanmak Patriot için de geçerli değil. Hangi bağlanırsa ne fark eder ki? Bu Patriot alımını kolaylaştırmak ve S-400’ü karalamak için ortaya atılmış bir iddiadır. S-400’ü tek başına (stand-alone) kullanırsanız, ağa bağlı olmazsa reaksiyonu çok olur az olur spekülasyondur. Hiç ilgisi yok, bu bir Patriot satmak için çıkarılmış bir propaganda. Biz bunların hepsini teknik verilerle, çizelgelerle ve grafiklerle ortaya koyduk. Hatta Rusya ve Çin’in balistik füzeleri vurmak üzere yaptıkları testlerin sonuçlarını da makalelerimizde paylaştık. Herhangi bir yere uçak ya da füze geleceğinde sıralandırmayı yaptık; önce S-400’ler vuruyor. Patriotlar mecburen menzil icabı geride kalıyor. Ayrıca Patriot radarları tek bir yöne bakıyor; 120 derece. Tek radarı var. S-400’lerin ise 360 derece dönen bir radarı var. Gelen yöne atış yapacak kontrol radarı var.

İncirlik Üssü, NATO’nun Türkiye’deki en önemli hareket noktası. 

“ÜSLER, NATO’NUN DEĞİL TÜRKİYE’NİN MALI”
-Seyir halindeki ve sabit haldeki ulusal radar izleme sistemlerimizi yakın ve orta vadede S-400’e entegre etmemiz mümkün olabilecek değil mi?

NATO’dan altyapı için destek alıyoruz ama üsler ve tesisler NATO’nun malı değil bütün bu üsler; deniz, hava, kara ne varsa, öncelikle Türkiye’nin malı; Türkiye, NATO’ya tahsis ediyor. Örneğin 3’üncü Kolordu, NATO’ya tahsisli. Sulh zamanında hava savunma filolarında diyor ki, 24 saat esasına göre Batı’daki şu filomu, iki F-16’mı, Doğu’daki iki F-16’mı veya kuzeydeki iki F-16’mı kullanabilirsin diyor.

Önümüzdeki dönem içinde Türkiye’nin öyle veya böyle –İncirlik’ke uçaklardan atılabilen 50 nükleer bomba var. Caydırıcılık diye nükleer silahlara ev sahipliği yaparsanız, ilk vurulacak yerlerden biri burası. İstediğimiz için getirilip konuldu o bombalar oraya. Soğuk savaş döneminde de vardı. Siz bu bombalara müttefiklik anlamında ev sahipliği yapıyorsunuz adam sizin güneyinizde devlet kurmaya çalışıyor.

Karataş, Türkiye’deki S-400’lerin faal ve harbe hazır olduğunu kaydetti.

“S-400’LER FAALDİR, HARBE HAZIRDIR”
-Kafaların S-400’lerin Türkiye’deki mevcut durumu konusunda karışık olduğunu söyleniyor…
S-400 alımında öyle hangar ve Girit modeli falan söz konusu değil. İstenildiği zaman kullanılabilirler. S-400’ler faaldir, harbe hazırdır. Sinop’ta hem sözleşme gereği hem de personel eğitimi için test atışları yapıldı. İhtiyaç halinde dilenen yere götürülebilir.

S-400’ler bir boşluğu giderdi. Alçak ve orta hava savunma sistemleri, daha kısa menzilli çeşitli sistemler devreye girecek. Savunma sanayinde bu işler bitmez. Türkiye büyük bir coğrafya. Avrupa’yla Asya arasında geçiş bölgesi. Üç tarafı denizlerle çevrili. Hem deniz ülkesi Mavi Vatanı var hem de karasal bir vatanı var. Savunması gereken çok şey var.

Deniz Kuvvetleri, kendi milli gemilerini yaparak çığır açtı. Kara Kuvvetleri’miz silah sistemleri konusunda yerli imkanlardan faydalanıyor. Bazı altyapı ve alt sistemler büyük sanayi sitelerinde ya da üniversite bünyelerindeki teknik merkezlerde üretilebilir. İş payı bekliyorlar, kendi projelerini ortaya koyuyorlar. Savunma sanayindeki yerlilik oranı yüzde 35’ten 70’lere çıkartıldı. Böylelikle oran daha da artacak. F-35’ten çıkarılmamız bizim için müjdedir, İlahi bir adalettir. Milli muharip uçağımızı yapma fırsatı doğmuştur.

S-400’ler; önceki ABD Başkanı Trump’ın da ifade ettiği gibi Patriot’un Türkiye’ye satışının yıllardır engellenmesi sebebiyle ve 15 Temmuz kırılması sonrasında ortaya çıkan siyasi bir gelişmedir. Stratejik bir karardır. Caydırıcılığı çok yüksektir. Şimdi de siyasi pazarlık konusu olarak gündemdedir.

İran, Ortadoğu’daki etkin komutanlarından Kasım Süleymani’yi öldüren ABD’nin Irak’taki üslerine füze saldırısı düzenledi. 

“İRAN, IRAK’TAKİ ABD TESİSLERİNİ TOPRAĞIN ALTINA GÖMEBİLİRDİ”
“1000 km menzilli balistik füzeyi örnek alırsak, 55 saniyede tırmanıyor. 240 km irtifaya çıkıyor, sonra düz uçuyor ve hedefine doğru yönleniyor. Reaksiyon süresi 8.4 dakika. İranlı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra İran, Irak’taki ABD’lilerin bulunduğu iki üsse füze atışı yaptı. Nokta atışıyla hedeflerini vurdular. ABD’lerin hepsi sığınaklara girdiler. Çoğu şoka girdiklerinden ülkeye geri çağrıldılar. Normalde füzeler bundan 3-5 sene öncesine kadar terminal safhasında (tırmanma ve düz uçma sonrasındaki aşama) dalışa geçtiği bölümde 90 saniye zamanınız var. 45 derece dalışla geliyordu. Vurmak bir derece daha kolaydı. Şimdi hedefe 90 dereceye yakın geliyor. Bunu dünyanın hiçbir hava savunma sistemi vuramaz. İsterse İran, Irak’taki ABD tesislerini toprağın altına gömebilirdi. ABD’de Irak’taki üslerde bulunan Patriot savunma füze sistemlerini, Suudi Arabistan’a göndermişti.”

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir