MİLLİ İRADENİN ÖNÜNDE HİÇBİR GÜÇ DURAMAZ…
Tıpkı 1920’li yıllardaki gibi milli iradenin büyük bir kararlılıkla ayağa kalktığını görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni içine düştüğü açmazlardan “kuruluşunun 100’üncü yılında” da bu kararlılık kurtaracak. Evet, yine tıpkı 1920’lerdeki gibi siyasi görüş, etnik köken, ideolojiler ve inanç farklılıkları ikinci planda. Öncelik; ülkenin makûs talihini yenmekte, güçleri birleştirerek kötü gidişi durdurmada ve hep birlikte kalkınma hamleleri başlatmakta. Milli iradenin önünde hiçbir güç duramaz. Hele bu iradeyi hiçe saymak ve cebren yok saymak hiç ama hiç mümkün değil.
100’üncü yılını kutlamaya çok az bir süre kalan Türkiye Cumhuriyeti, 14 Mayıs 2023 Pazar günü tarihinin en kritik seçimlerinden birini tecrübe edecek. Belki de en kritiğini…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Mücadelesini başlattığında, kelimenin tam manasıyla millet tek vücut haline gelmişti. Müthiş bir milli irade örneği ortaya konulmuş ve sergilenen inanılmaz azmin sonucunda düşman kuvvetleri topraklarımızdan kovularak yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.
KURTULUŞ SAVAŞI’NI TBMM YÖNETMİŞTİ…
O mücadele sırasında her görüşten, etnik yapıdan ve inançtan insanlar Kurtuluş Savaşı’nın verilmesinde ve kazanılmasında güçlerini birleştirerek üst düzey rol oynamıştı. Mevcudiyeti 23 Nisan 1920’da dünya kamuoyuna duyurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yönetmişti o mücadeleyi. O Meclis toplantılarında farklı görüşler dile getirilmiş, kimi zaman büyük tartışmalar yaşanmış; ancak ortak hedeften bir milim bile sapılmamıştı. Çünkü düşman işgalinin sona erdirilmesi ve bağımsızlığın elde edilmesi gerekiyordu.
EKONOMİK TABLO GÜVEN VERMİYOR
Türkiye son yıllarda müthiş problemlerle karşı karşıya kaldı. Ekonomisi ciddi yara aldı. Covid-19 pandemisi ve Ukrayna-Rusya Savaşı bunların üzerine tuz biber oldu. 2011 yılından bu yana sürdürülen hatalı Suriye politikası da ülkeye hayli pahalıya mal oldu. Milyonlarca göçmen zorlu ekonomik tabloyu daha da aşağıya çekti.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ HİÇE SAYILIYOR
Üstüne üstlük, yine senelerdir hukukun üstünlüğü ilkesinden neredeyse tamamen vazgeçildi. Yerel mahkemelerin, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımadığı süreçler yaşandı. İşte bu yüzdendir ki, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “hak-hukuk-adalet” söylemi beklenenin çok çok üzerinde gündeme damgasını vurdu. Bu milletin adalete susamışlığının ve inancının göstergesiydi.
HUKUK GÜVENLİĞİ VE EKONOMİ
Hukuk çıtasının aşağı çekilmesi ile ekonomi arasında da doğrudan ilişki söz konusu. Yatırımcıların aradığı birincil ortam, hukuk güvenliği. Doğrudan yabancı yatırımların Türkiye’ye yönelebilmesi, adil rekabet şartlarının garanti altına alınmasına bağlı. 14 Mayıs seçimlerini sıraladığım gerçekler dolayısıyla Batılı devletler ve global ölçekli uluslararası şirketler de yakından takip ediyor.
TIPKI 1920’Lİ YILLARDAKİ GİBİ…
Evet, tıpkı 1920’li yıllardaki gibi milli iradenin büyük bir kararlılıkla ayağa kalktığını görmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti’ni içine düştüğü açmazlardan “kuruluşunun 100’üncü yılında” da bu kararlılık kurtaracak. Evet, yine tıpkı 1020’lerdeki gibi siyasi görüş, etnik köken, ideolojiler ve inanç farklılıkları ikinci planda. Öncelik; ülkenin makûs talihini yenmekte, güçleri birleştirerek kötü gidişi durdurmada ve hep birlikte kalkınma hamleleri başlatmakta.
MİLLİ İRADEYİ YOK SAYMAK MÜMKÜN DEĞİL…
Unutulmamalı ki, milli iradenin önünde hiçbir güç duramaz. Hele bu iradeyi hiçe saymak ve cebren yok saymak hiç ama hiç mümkün değil. Son yıllarda erozyona uğrasa da Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet geleneği sağlamdır. Güvenlik bürokrasisi dahil, devletin işlerini yürütenler milli iradeye tamamen saygılıdır.
KİMSE ENDİŞE ETMEMELİ…
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Sandıktan çıkan sonuca herkes mutlaka uymak zorundadır; uyacaktır da. Kimse bundan endişe etmemelidir. Böylesine kritik bir seçimde, kimse milli iradeyi askıya almayı aklından bile geçiremez.
14 MAYIS’TA DEMOKRASİ KAZANACAK…
14 Mayıs’ta her kim seçimi kazanırsa kazansın, seçimlerin hakkıyla ve demokratik olarak yapıldığı tescillendikten sonra, Türkiye milli iradenin işaret ettiği siyasi kadrolarla yönetilecektir. Bir görev değişikliği olacaksa, bu da yine sandıkla ve milli irade eliyle gerçekleşecektir.
Korkmadan, kararlılıkla ve iradesinin gücüne giderek hepimiz sandıklara koşmalıyız. Çıkacak sonucu saygıyla karşılamalıyız.