Connect with us

Dr. Gürkan Evingür

ANKSİYETE, KORKU VE KAYGI…

Anksiyete halleriyle ilgili duygularımız, zaman zaman hepimizin hayatı içinde vardır. Bu bir uyarı sistemidir ve gereklidir. Anksiyetenin getirdiği geçici duygular her insan için normaldir. Ama anksiyete sıklığı artmaya başlar ise bu duygulanım bozuklukları sürekli hale gelebilir ve tedavi gerektirebilir. Müdahale etmez ve yardım almaz isek duygulanımımız depresyona doğru da ilerleyebilir. Bizi yaşamsal anlamda daha zorlayıcı hale gelebilir. Bilgeliğe ulaşmak için duygu çevrimlerimizi aklımız, bilgimiz, tecrübemiz ve doğru yöntemlerimizle ile yönetebilir olma halinde olmalıyız.

Yaşam yolculuğunda kaygı, korku ve endişe duymanın anlamı nedir? (Anksiyete)
Yaşamı daha iyi anlamak, anlamlandırmak ve daha dengeli yaşamak için “kendimizi tanıyabilme yolcuğunun vazgeçilmez olduğunu” vurgulamıştık.

Bilgeliği ararken “gerçeğe ulaşma çabasının” şart olduğunu da belirtmiştik.
Kendimizi tanımanın, bilmenin ve gerçeği arama yolculuğunda kullandığımız kimliklerimizin duygulanım döngülerinde “kaygı, korkular ve endişe hali yani anksiyete” vardır.

Kimliklerimizin duygu çevrimini fark etmek, iyi anlamak ve doğru anlamlandırmak, “dengeli yaşamanın ve kendi BEN’imizi daha iyi tanımamızın” sebebi olacaktır.

HERKES BU DUYGULARI YAŞAR MI?
Ne demektir kaygı, korku ve endişe duymak ve anksiyeteyi yaşamak? Herkes bu duyguları yaşar mı? Yaşar ise neden ve niçin yaşar? Anksiyeteyi her sağlıklı birey yaşar mı? Anksiyete yaşamanın yararı var mıdır? Ve ne kadarı zararlıdır?

Başlayalım mı?

Kaygı, korku ve endişeyi hissetmek = anksiyeteyi yaşamaktır.
Anksiyete kelimesinin kökeni nereden geliyor? Fransızca anxiété “sıkıntı, endişe, sebepsiz korku” sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Latince aynı anlama gelen anxietas sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince angere, anx- “sıkmak, daraltmak, boğmak” fiilinden türetilmiştir. Latince fiil Hint-Avrupa anadilinde yazılı örneği bulunmayan -angh- “dar, sıkı” biçiminden evrilmiştir.

Eski Yunancada ankylósis (bükülme, eğrilme) bir tıp terimidir. Latince “tıkanma”, “boğulma” anlamına gelen “angere” kökünden türetilmiştir. Tıp biliminde canlının içinde bulunduğu sıkıntılı duruma bağlı olarak gelişen psikonörotik bozukluk olarak tanımlanmıştır.

ANKSİYETEYİ OLUŞTURAN BİLEŞENLER…
Şimdi ise anksiyeteyi oluşturan bileşenleri tek tek ele alalım.

Kaygı TDK’nin deyimiyle (Türk Dil Kurumu) “genellikle kötü bir şey olacakmış düşüncesiyle ortaya çıkan ve sebebi bilinmeyen gerginlik” duygusudur.

Korku (fear) Almancadan gelen bir terimdir. Bu dilde köken aldığı kelime “beklemek, pusuda yatmak veya saldırmak” anlamına gelmektedir.

Endişe ise Farsçadan geliyor. İsim olarak tasa, kaygı ve üzüntü ile eşdeğer tutulmuştur.

Türk Dil Kurumu ( TDK ) endişeyi, “bir durum karşısında üzülmek ve tasalanmak” diye tanımlar. Aynı zamanda endişeyle “kaygı ve tasa kelimeleri dışında da pek çok eş anlamlı kelime” bulunmaktadır. Endişe kelimesinin eş anlamlıları, “tasa, üzüntü, kaygı, düşünce, korku, bulut ve kuşku” sözcükleridir. Anlamları ve okunuşları farklı olan bu kelimeler, endişe ile aynı anlama gelmektedir.

Bu terimler arasındaki farkı tanımlamak güçtür. Ama tüm bu kavramların “insan hayatını koruyucu ve böylece türünün devamını sağlayıcı” işlevleri vardır.

Kaygının, “belirsiz, potansiyel olarak tehlikeli uyarana”; korkunun “somut bir tehlikeye” verilen yanıt olduğu ileri sürülmüştür.

Endişe ise “sonucu belli olmayan ancak olumsuz sonuçlanacağına inanılan” gelecek olaylar hakkındaki duyum olarak tanımlanabilir. Endişe aşırı olursa kişi tehditle ilgili ipuçlarını sağlıklı değerlendiremeyeceğinden “tehlikeli olanı olmayandan ayırt etme becerisini” yitirebilmektedir. Yani “uyarı eşiği aşıldığında” bilinç devreden çıkıyor.
Sonuçta kaygı, korku ve endişeyi ortak bir kelimede topladığımızda tıbbi bir terim olan Anksiyete ile karşı karşıya kalıyoruz.

Søren Kierkegaard- Filozof

KIERKEGAARD: “ANKSİYETE, KORKULAN ŞEYİ ARZU ETMEKTİR”
Filozof Søren Kierkegaard, anksiyeteyi “var olanın var olmamaya karşı mücadelesi” olarak tanımlıyor. Hepimizin kendi içimizdeki mücadelenin iki tarafında olduğumuzu ileri sürüyor: “Anksiyete korkulan şeyi arzu etmektir. Bireyi saran yabancı bir güç gibidir. Bilinç devreye girdiğinde ve duygu ise yönetildiğinde bu gücü yönetme yetkinliğine ulaşırız.”

Anksiyete de bunaltı ya da sıkıntı olarak da adlandırabileceğimiz “kaygı”, herkes tarafından zaman zaman yaşanan korkuya benzer bir duygudur. Duygulanımda kaygı yönünde artış olduğunu ifade eder. Kişi bunu “sanki kötü bir şey olacakmış gibi nedeni belirsiz bir duygu” olarak algılar.

Korku, dışarıdan gelebilecek kaynağı belli gerçek bir tehlike karşısında ruhsal ve bedensel olarak verilen bir tepki biçimidir. Böyle gerçek bir tehlike ile karşılaşan her insan şiddetli bir korku duygusuyla beraber bedensel tepkiler de gösterir. Örneğin kalbi hızla çarpmaya başlar, titrer, terler, gözbebekleri büyür, ürperir, tüyleri diken diken olur vb.

Søren Kierkegaard, “Sığ insan, kaygı duymayan insandır. İnsanı ayakta tutan şey kaygıdır. Tinsel insan, kaygı duyan insandır. Tensel insanınsa kaygısı olmaz, sığdır” demiştir.

Martin Heidegger- Filozof

VARLIK VE ZAMAN ADLI ESERDE KAYGI…
Filozof Martin Heidegger, Varlık ve Zaman adlı eserinde “kaygı”yı anlatırken II. yüzyıla ait içinde kaygıdan bahsedilen mitolojik bir eserden alıntı yaparak bir düşünce ortaya koyar. Kaygı, Latincede “Cura” diye yazılır. O eserde kaygı ilginç bir mitolojik metafor ile anlatılır. Cura, yani kaygı bir ırmaktan karşıya geçtikten sonra, ırmağın kenarında kil görür. Cura kile bir insan şekli verir ve ona bir ad vermek ister. Ama evvelinde Roma mitolojisinin en büyük karakteri olan Jüpiter’e der ki: “Buna bir ruh ver!” Jüpiter ona bir ruh verir. Ondan sonra da Jüpiter’e der ki: “Ona bir ad vermek istiyorum, kendi adımı!” Jüpiter de “Hayır! Ona ruhu veren benim, benim adım olacak!” der. Nihayetinde bu kavgaya toprak da karışır. Toprak: “Ama kil benim, dolayısıyla onun adı toprak olmalı!” der. Satürn’ü, yani zaman tanrısını hakem tutarlar. Satürn’e derler ki: “Söyle ne yapalım, buna hangi adı verelim?” Satürn hakem tanrıdır ve şöyle der: “Adı ne Jüpiter, ne Toprak olacak, ne de Cura olacak! Jüpiter olmayacak çünkü ruhunu verdi, bu kilden oluşmuş beden öldüğünde nasıl olsa ruhu sana geri gelecek. Toprak olmayacak çünkü bedeni toprak, o da toprağa geri dönecek. Cura bu kile şekil verdiği için sadece ve sadece o, şekil yok olana kadar sahibi olacak ama adı Cura da olmayacak! Adı homo olacak! Çünkü bu humustan, (humus Latincede toprak demek), çamurdan, balçıktan yapılmıştır.”

O KİLDEN YAPILMIŞ ŞEKİL İNSANIN TA KENDİSİYDİ…
Dolayısıyla o ortaya çıkmış kilden karakterin sahibi “kaygı”dır. Çok sonraları bu bahsedilen hikâyede bir açık bulunur ve denir ki: “Cura insanın şeklini nereden biliyor da kile insan şekli veriyor?” Cevap olarak da: “Muhtemelen Cura ırmaktan geçerken kendisine baktı ve kendisi aynı insan gibiydi. Yani o kilden yapılmış şekil insanın ta kendisiydi.

İNSAN ZİHNİNDEN GÜNDE 6 BİN DÜŞÜNCE GEÇİYOR…
Doktor Jordan Poppenk başkanlığındaki Kanada Bilişsel Nöroloji Merkezi’nde yapılan bir araştırmaya göre ortalama bir insanın zihninden günde yaklaşık 6 bin düşünce geçiyor. Araştırmacılar, bir insanın beynindeki düşüncenin başlangıç ve bitiş noktalarını ilk kez ortaya koydular. Bir insanın odaklandığında ortaya çıkan tek bir fikri izole etmeyi başaran bilim insanları, “düşünce solucanı” adı verdikleri zihin sürecini değerlendirdiler. Bu çalışma kapsamında, 184 katılımcıya çeşitli filmler izletildi. Her gönüllüde fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme gerçekleştirildi. Bu yöntemle kan akışındaki değişikliklere bakarak beyin aktivitesini ölçüldü. Araştırma ekibi bir kişinin düşünce sürecini ölçmenin, onun kişiliğine ait çeşitli yönlerin de tahmin edilmesini sağlayacağını belirtti.

Üstad Milton Erickson, “Hayat size acıyı zaten getirir; sizin sorumluluğunuz neşeyi yaratmaktır.” diyor.

KİMLİKLERİMİZ DÖRT TEMEL DUYGULANIMDA DOLAŞIYOR…
Bu araştırmayı bilgilerimize göre bir başka açıdan yorumlarsak; kimliklerimiz dört temel duygulanımda dolaşmaktadır: Başarı, anksiyete, depresyon ve huzur. Kişinin bir kimliği anksiyete içinde ise bir günde o kişinin zihninden geçen düşüncelerin çoğu yani 4000 ile 4500 adedi gelecek düşüncesi içinde var olacaktır. Gelecekle ilgili düşüncelerde olmak kişiyi, şu anda kalabilmek yerine “gelecek odağında kalma duygusu ve büyük tehdit algısı içinde” bulunduracaktır. Böylece anksiyete halindeki duygulanımda “duygu baskısını artıracak” ve kişi “duygularını sıkışmış ve kendini huzursuz” hissedecektir. Zihni ve fiziksel bedeni ister istemez “bu duygu sıkışıklığı ve baskısıyla” fiziksel uyarıları artıracak; vücut kan basıncı ve ilgili hormonları uyarılacak; zaman zaman kalp hızı artacak, terleyecek ve “huzursuzluğu tetiklenerek mutlu ve sakin olduğu anlar” azalacaktır.

Yaşamsal duyarlılığı artan yani anksiyete içinde olan kişi, tehdit algısını büyük hissedecek ve aşırı duyarlılık geliştirecektir (hipersensibilite).

KİŞİNİN HER ŞEYE AŞIRI DUYARLI HALE GELMESİ…
Kişinin her şeye aşırı duyarlı hale gelmesi ise “sabır ve toleransını azaltarak” onu kolayca -belki en ufak sese tepkili ve belki en ufak bir davranışa karşı aşırı tepki verir- hale getirecektir. Belki daha çabuk sinirlenecek, -belki de en ufak şeylere daha çabuk öfkelenecek ve kendini başkalarıyla çatışmaya girmeye daha kolay getirebilecek- duygulanımı yaşatabilecektir. Bu durumu dengelemek için ise sakin kalma arayışına girmeye çalışacaktır.

Sonuç itibarıyla anksiyete hali; kişinin “düşünce hızını artıracak”, -tehditlere ve tehlikelere daha duyarlı ve hazır hale getirerek- “her türlü tehdit durumunda daha hızlı hareket edebilir olmasını” sağlayacaktır. Ama maalesef “daha tahammülsüz ve sabırsız olacak” kendini daha zor sakinleştirecektir. Anksiyete artıkça bu frekans davranışlar da ona bağlı daha da artacaktır.

Gereksiz bir şekilde tehdit duygusunu yaşamak kişiyi duygusal ve fiziksel zora sokacaktır. Tehditlere daha duyarlı hale gelen kişinin “duygusu ve bedeni enerjisi” daha hızlı tükenecektir. Kişi kendini zaman zaman daha yorgun ve isteksiz hissedecektir.. Ve anksiyeteli kişilerin bedensel sağlığı ile ilgili endişeleri artarak zaman zaman hekime muayene olma istekleri çoğalacaktır.

ANKSİYETE SIKLIĞI VE ZAMANI ARTMAYA BAŞLARSA…
Tüm bu sahip olduğumuz anksiyete halleriyle ilgili duygularımız, hepimizin hayatı içinde vardır. Bu bir uyarı sistemidir ve gereklidir. Anksiyetenin getirdiği bu tür geçici duygular her insan için normaldir. Ama anksiyete sıklığı ve zamanı artmaya başlar ise bu duygulanım bozuklukları sürekli hale gelebilir. Ve anksiyete yoğun ve sık yaşandığında bu durum bir duygulanım bozukluğuna gidebilir ve tedavi gerektirebilir. Müdahale etmez ve yardım almazsak duygulanımımız depresyona doğru da ilerleyebilir. İşte o zaman yaşamsal anlamda daha zorlayıcı hale gelebilir. Bu durum iş kimliğinde sıklıkla yaşanabilir.

ANKSİYETEYİ DOĞRU VE FAYDALI KULLANMAK…
Tabi ki “bu zihnimizden geçen düşüncelerin akışını yönetmeyi başarabilir; şu ana, şimdiki anın farkındalığına daha hızlı getirebilirsek”, “yaşamsal anlam verdiğimiz şeyleri doğru duygulanımla yaşayabilirsek” ve “algı-anlam ve duygu döngüsünde doğru yönetebilirsek” anksiyetemizi de doğru ve faydalı bir biçimde kullanabiliriz.
Bilgeliğe ulaşmak için duygu çevrimlerimizi aklımız, bilgimiz, tecrübemiz ve doğru yöntemlerimizle ile yönetebilir olma halinde olmalıyız.

Milton Erickson- Psikiyatri Profesörü

SON SÖZ ERICKSON’UN…
Ve bu konudaki son sözler Üstad Milton Erickson’un olsun:
-“Hayat size acıyı zaten getirir; sizin sorumluluğunuz neşeyi yaratmaktır.”
-“İşler yolundayken kendimizi mutlu ve sevinçli hissederiz, bozulunca tam tersi dünyamız kararır ve üzülürüz. Yaşama bu tür bir bakış açısı, güçsüz bir yaklaşım tarzıdır. Oysa başına gelen her şey güzeldir ve mutlaka öğreticidir. Her şeyden önemlisi kişiye büyüme fırsatı verir ve iyileşmeye ihtiyacı olan yanını iyileştirir.”
Saygı ve en derin sevgilerimle…

Kaynakça:
https://kelimeler.gen.tr/anksiyete-nedir-ne-demek-16301
https://www.e-psikiyatri.com/
https://eksisozluk.com/endise–40510
https://www.derintarih.com/dosya/bir-mutefekkirin-kaygi-cephesi/
https://www.sabriburhanoglu.com/kaygi-korku-ve-endise-nedir-farklari-nelerdir
https://www.bilimavcisi.com/post/bir-g%C3%BCnde-yakla%C5%9F%C4%B1k-6-200-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnceniz-var
https://www.sozkimin.com/milton-erickson-kimdir-sozleri-ve-hayati-1879.html
Ve Tamer Dövücü Optimum Denge Modeli

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir