Aramızdan ayrılışının üzerinden 83 sene de geçse, manevi şahsiyetin ve yarattığın eserlerin, “bir deniz feneri gibi en fırtınalı havada bile daima yol göstericimiz” olmaya devam edecek. Türkiye’nin tam bağımsızlığı için ekonomiden, sanata, bilimden tarihe kadar her alanda o filizler yeniden yeşerecek. Bizlerin hayatında uzun bir dönem olan bu süreç, gelişimini tamamlayacak olan çağdaş, Türk Milleti açısından güncel bir deyimle belki de sağlam bir antikor olarak DNA’sına işleyecek.
Bir 10 Kasım daha geldi. Yine seni anıyoruz. Yine saat 9’u 5 geçe sirenler çalacak. Unutmuyoruz. Unutturmuyoruz. Tüm Türkiye seni ve eserlerini anlatmak için seferber olacak bir günlüğüne!
Çocukluğumdaki 10 Kasımlarla son 10 yıldaki 10 Kasımlar arasında benim açımdan iki temel fark var. Çocukluğumda “seni tanıyamamış olmak ve daha çok yıllar yaşayarak Türk Milleti’nin yanında olamamandı” gözlerimi buğulandıran ve içimi burkan.
Aradan geçen bunca yıl sonra, birlikte İstiklal Savaşı’nı kazandığın Türk Milleti’ne, -başka sanayi devrimini yaşamış, tam bağımsız çağdaş milletlerde olduğu gibi- bedelini ödemeden, o süreçleri yaşamadan kazandırdıklarını nasıl kaybetmeye yaklaştığımızı görmek, eserlerinin bizlerin hayatında nerdeyse 100 yıl sonra bile ne kadar anlamlı, çağdaş ve devrimci bir ruhla bu ülkeye ve bu millete kazandırdıklarının değerini kaybetme arifesinde yeniden anlayabilmiş olmak, gözlerimi buğulandırıyor. İçimi acıtıyor.
Gençliğe Hitabeni, ilkokuldan bu yana ezbere biliyorum. Ama artık o günleri yeniden yaşamakta olan biri olarak seni çok daha iyi anlıyorum.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde aramızdan ayrıldı.
MEĞER O AĞACIN KÖKLERİ…
Oturduğum sitenin bahçesinde bir ağacı budama bahanesiyle öyle bir kesmişlerdi ki, bir daha ne yaprak açar, ne kuşlara yuva olur, ne de baharı çiçekleriyle karşılayabilir diye düşünüyorduk. Aradan bir sene geçti. Meğer o ağacın kökleri, toprağın altından bütün çevresindeki 40 – 50 metre alana uzanmıyor muymuş? Önce oradan 5 – 6 tane sürgünler verdi. Sonra koca yaralı ağaç tekrardan ilk sürgününü ve yaprağını verdi. Köklerinden doğup büyüyor. Birkaç seneye toparlanacak.
Ben işte bizleri ve emanet ettiğin gençleri de aynen böyle görüyorum. Yıllar boyu, sağ-sol diye budanan gençlik, 80 sonrasında bu defa tarikatların ve cemaatlerin kucağına itilip yine biçildi.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ben o gençliğin vatan sevgisine, Atatürk sevgisine Cumhuriyet aşkına sonuna dek inanıyorum.
BİR DENİZ FENERİ GİBİ EN FIRTINALI HAVADA BİLE…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” diyor.
Aramızdan ayrılışının üzerinden 83 sene de geçse, manevi şahsiyetin ve yarattığın eserlerin, “bir deniz feneri gibi en fırtınalı havada bile daima yol göstericimiz” olmaya devam edecek.
Türkiye’nin tam bağımsızlığı için ekonomiden, sanata, bilimden tarihe kadar her alanda o filizler yeniden yeşerecek. Bizlerin hayatında uzun bir dönem olan bu süreç, gelişimini tamamlayacak olan çağdaş, Türk Milleti açısından güncel bir deyimle belki de sağlam bir antikor olarak DNA’sına işleyecek.
Aynı şeylere sevinip, aynı tasada birleşebilen, farklılıklarına saygı duyan, konuşan ve birbirini dinleyen bir millet olabilmek; bilimi, sanatı, liyakati esas alan vicdanı hür, namuslu nesiller yetiştirebilme sana olana minnettarlığımızın en büyük göstergesi ve manevi borcumuzun geri ödemesi olacaktır.
Minnet ve saygıyla…