Connect with us

Dr. Gürkan Evingür

BİLGELİĞE YOLCULUK – 3

“İnsanın düşüncelerinde gerçeği arayışı” bir yaşam biçimidir bazılarımız için. Çevre ve zaman değişse de bir nehrin sürekli akışı gibi, “temel olan gerçekler ve ona giden felsefeler de hep aynı kalıyor” aslında. Gerçeğe ulaşmak için gidilen yollar hepimiz için farklılık gösterse de, “gerçeğin yerinin aslında hep sabit kalması” kaçınılmaz gibi. Hepimizin hikâyelerinin farklı olması, ama vardığımız ortak değerlerin aynı olması gibi.

 

Merhaba…
Bu yazımda bir kitap eşliğinde gerçeğe ve gerçek yolculuğuna doğru bir sorgulamaya devam edelim mi? Ne dersiniz?
Evet ise, o zaman başlayalım.
Gerçeğe ve gerçeğe uzanan yolculuklara başlama ereğiyle…

“BİLGELİK ANLATILAMAZ, ÖĞRETİLEMEZ”
‘’Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.”
(Sf. 139 Siddhartha)

Siddhartha

Bilgeliği giden binlerce yoldan birine Herman Hesse’nin Siddhartha’sına birlikte kulak verelim mi?
Ne zaman gerçek kavramı üzerinde düşünsem gerçeği aramak geliyor aklıma. Gerçeği aramak ise Siddhartha’nın yaptığı yolculukları getirir aklıma.

Hermann Hesse, Siddhartha karakterinin çıktığı içsel yolculuklar üzerine yazmıştır bu kitabı.
Hesse’nin en güçlü eseri olarak görülen Siddhartha’nın, aynı zamanda onun Nobel Ödülü’nü kazanmasında da büyük bir rol oynadığı düşünülmüştür.

Hesse, gerçek yolunda olan insanın “öz benliğini bularak uygarlığın kalıplaşmış biçimlerinden, dogmalarından kurtulmaya çabalamasını” anlatmaya çalışır eserinde.

Siddhartha “yaşam yolculuğunda öncelikle gerçekleri arayabilmenin” cesaretini göstermektir.
“Yola çıkmak ve yolda olmak” bir bütündür belki de. Hepsi bir bütün iç içe geçmiş genişleyen daireleri gibidir ve “evren gibi genişleyerek gerçeğe uzanır mı karadeliklere rağmen?”

Gerçeğe ulaşmak için gidilen yollar hepimiz için farklılık gösterse de, “gerçeğin yerinin aslında hep sabit kalması” kaçınılmaz gibi. Hepimizin hikâyelerinin farklı olması, ama vardığımız ortak değerlerin aynı olması gibi.

GERÇEĞE GİDİLEN YOLLAR FARKLILIK GÖSTERSE DE…
“İnsanın düşüncelerinde gerçeği arayışı” bir yaşam biçimidir bazılarımız için. Çevre ve zaman değişse de bir nehrin sürekli akışı gibi, “temel olan gerçekler ve ona giden felsefeler de hep aynı kalıyor” aslında. Gerçeğe ulaşmak için gidilen yollar hepimiz için farklılık gösterse de, “gerçeğin yerinin aslında hep sabit kalması” kaçınılmaz gibi. Hepimizin hikâyelerinin farklı olması, ama vardığımız ortak değerlerin aynı olması gibi.

Yüzyıllar önce söylenmiş bazı gerçekler, günümüzde de aynen değişmeden devam ediyor gibi. Ama ne yazık ki anlamadan, anlamlandırmadan ve fark etmeden ömürler tükeniyor.

Gerçeklerin zamandan ve çevreden bağımsız oluşu, “içeriğindeki özden ve basitliğe ulaşmış bilgeliğinden” sanırım.

“PEK AZ KİŞİ YILDIZLARA BENZER, HİÇBİR RÜZGAR VARAMAZ YANLARINA”
‘’İnsanların büyük çoğunluğu düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere. Pek az kişi de vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgar varamaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar.’(Sf. 77) Siddhartha

Birçok insanın hiçbir gerçek arayışı yoktur. Kendileri olmaya ve kendilerini bulmaya korkarlar, anneleri ve babaları gibi olmak daha kolay gelir onlara, onlarla aynı yoldan gitmeyi tercih ederler. Risk almak tehlikeli, korkutucudur ve bunun enerji harcamak gereksizdir onlar için. Konfor alanından çıkmadan risk almadan yaşamak daha az yorucudur. Ama risk almadan kendi sınırları içinde yaşamak, öğrenmeyi, gelişmeyi, değişmeyi durduran duvarlar örüp esiri olmaktır var ettiklerinin içinde, yani kendi kendilerinin içinde. Kendi yarattıkları hapishanelerde esiri oynamaktır alışkanlıkları.

Bir gün gelir kendi içimizde eskimeyi ve kaynağımızı tüketmeyi beraberinde getirir zaman. Sınırlarımızı koruyalım derken duvarların aklımızı kör ettiğini, doğanın temel yasalarına uymadığımız için hem fiziksel hem de yaşamsal enerjimizin tükenmesi ile karşı karşıya kaldığımıza tanıklık ederiz.

Bazılarımız ise farklıdır. Bir arayış için kendimizi bulmak ve gerçeği aramak için, sürüden ayrılmak için yola çıkarız. Riskleri göze alarak yaşamdaki bir üst realiteye çıkmak için çabalarız. Ve bazen arayışlarımız özgürlük yolunda olurken bazen de başka bir çobanın sürüsüne katar ve esirleştirir yaşam bizleri.

Gerçek ve özgürlük, “basite ulaşmada ve sadeleşmededir” sanırım. Sahip olduğumuz enerjimizin benliğimizi yüreğimizi yanına alarak akmasıyla yönünü bulmasıdır, gerçek yolu ve yolculuğu belki de.

DAHA ÖNCEKİ HATALARDAN DERS ÇIKARMAK YERİNE…
Evet, bazılarımız ise Siddhartha’ nın orta yaşlarındaki hali gibiyizdir: Daha önce yapılmış hatalardan ders çıkarmak yerine o hataları tekrar tekrar yaşarız. Bazılarımız ise daha çabuk farkına varır ders çıkarırız. Birçoğumuz da ders çıkaramadan yargıladığımız hayatların bir parçası olarak yaşar gideriz. Çok az bir kısmımız da Siddhartha’nın son dönemlerindeki bilgeliye ulaşma şansını yakalayabiliriz.

Gerçek ve özgürlük, “basite ulaşmada ve sadeleşmededir” sanırım. Sahip olduğumuz enerjimizin benliğimizi yüreğimizi yanına alarak akmasıyla yönünü bulmasıdır, gerçek yolu ve yolculuğu belki de.
Gerçekle özümüzle yıkandıkça, saflaşır içimizdeki gerçek ışık. Vardığımız yerde ise yalnızızdır. Ama bu yalnızlık “yaşamla ve doğayla” öylesine doludur ki! Erdemler ile mutlu, sevgiyle dolu ve akıllımızla bilge olmuşuzdur.

“O KADAR ÇOK ARAMIŞSIN Kİ BULMAYA VAKTİN OLMAMIŞ”
“Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelikle mucizeler yaratılabilir, ama bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.” (Sf. 139) Siddhartha)

Arkadaşı Siddhartanın gözünde huzuru fark edince “anladım ki huzuru bulmuşsun ama ben hala arıyorum” der.

Siddharta”evet o kadar çok aranışsın ki bulmaya vaktin olmamış” diye cevap verir.’

İnsanın kendi çobanlığının esiri olmasının bir süresi var mıdır? Ne dersiniz?
Beni yaratmak için benden kurtulalım mı?

VE SIDDHARTHA, HAYATIN BİR NEHİR OLDUĞUNU ANLAR…
Ve Siddhartha, hayatın fırtınalı evrelerinden geçtikten sonra yaşlı kayıkçının yanında huzuru bulur. Burada hayatın bir nehir olduğunu anlar. Her zaman, her yerde var olan, zamansız, geçmişi ve geleceği olmayan bir “şimdi” olduğunu görür. Arzuların çatışmasından kurtularak kendini hayat akışının huzuruna bırakarak, evrendeki ahengi keşfeder. Gerçeği aramayı bıraktığında anda hiç tahmin etmediği bir kişinin yanında yani gerçek bilgenin yanında keşfeder kendi gerçeğini.

ANADOLU ALEVİLİĞİNDEKİ TURNALAR SEMAHI…
Bu uyanışı Anadolu Aleviliğindeki Turnalar Semahı’nda geçen şu mısralar ne de güzel anlatıyor:
“Uyurken üstüme gelen yoldaşlar
Gafil, aç gözünü, uyan dediler
Serseri kalma bu cihan içinde
Yürü bir gerçeğe ey can dediler

Uyandım uykudan, açtım gözümü
Kulak verdim, gördüm, döndüm yüzümü
Bir aydınlık aldı kara yazımı
Yürü şimdi, korkma ey can dediler “

“NEHRİ DİNLE, O SANA HER ŞEYİ ANLATACAK”
Ve son sözler ne olmalı derseniz?
”Nehri dinle, o sana her şeyi anlatacak.” demişti Vasudeva.

Gerçek ışığın bizi aydınlatması dileğiyle…
Saygı ve en derin sevgilerimle…

 

 

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir