Connect with us

Faruk Bangir

KAHRAMAN KADINLARIMIZ…

Çocuk yaşındayken bulunduğu cephede “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” haykırışıyla Mehmetçikleri motive eden Nezahat Onbaşı; “1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum. Ondan evvel yaşamıyordum ki!” diyen Satı Kadın; Kastamonu Kışlası’na yaklaştığında kazağını ıslanmasınlar diye kağnı arabasındaki top mermilerinin üzerine örten ve yavrusunu  vücudunun sıcaklığıyla korumaya çalışırken donarak şehit olan Şerife Bacı; 3 aylık evladını Allah’a emanet edip eline ağabeyinin tüfeği ve bir satır alarak aynı coşkudaki Erzurumlularla birlikte Rus askerinin işgal ettiği Aziziye Tabya’sına doğru koşan Nene Hatun…

 

Tarih milletimizin kahramanlıklarıyla dolu. Tarihimizden derlediğim kadın kahramanlarımızdan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

NEZAHAT ONBAŞI…
Belki bazılarımız ilk defa duyuyoruz, belki bazılarımız az çok tanıyoruz. Yaşamına, tarihi sürece ve olaylara baktığımızda ona gerçekten ayıp ettiğimizi görüyoruz… İşte Kurtuluş Savaşı döneminin kahraman çocuğu… Nezahat Onbaşı…

Çocuk yaşındayken bulunduğu cephede “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” haykırışıyla Mehmetçikleri motive eden Nezahat Onbaşı…

Albay Hafız Halit Bey, 24 yaşında eşini veremden kaybeder. Kızı Nezahat 9 yaşındadır ve onu bir yere bırakamaz yanında cepheye götürür. Nezahat, babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer alır. Gösterdiği kahramanlıkla 70’inci Alay’ın simgesi olur. Gediz Muharebesi’ndeki olay onu “onbaşı” yapacaktır.

Osmanlı Devleti, askeri açıdan zor durumdadır. Yunan Ordusu’nun saldırısı karşısında cepheden kaçmaya çalışan askerlerin önüne dikilen Nezahat “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?” der. Bu tavır Mehmetçikleri çok etkiler ve geri dönerler.

Nezahat Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi, Cumhuriyet’in ilânından hemen sonra 30 Ocak 1921’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gündeme gelir. Nezahat Onbaşı’ya İstiklal Madalyası verilmesi önerilir. Hatta Nezahat Onbaşı’nın asker yapılması, tuğgeneral rütbesiyle ödüllendirilip, “Paşa Hanım” olması da gündeme getirilir. Sonunda İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesine karar verilir. Ancak bir türlü o madalya alınamaz.

 

65 yıl sonra bir gazetecinin konuyu gündeme getirmesiyle dönemin TBMM Başkanı Necmettin Karaduman tarafından kendisine takdir beratı verilir. Nezahat Onbaşı, 6 Temmuz 1986’da 78 yaşında Dolmabahçe Sarayı’nda sessiz sedasız bir törenle şükran plaketini alır.
1994 yılında GATA’da hayatını kaybeder.

Ve öldüğünde Türk Bayrağı’na sarılmasını ister. Ancak cenaze törenine bir takım asker gelir ve Bayrak Kanunu var denir bu talep engellenir. Telaşla bu isteği yerine getirilemez.
Asker olan eşinin yanına Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilir.

İstiklal Madalyası 2013’te torununun kızı Gizem Ünaldı’ya takdim edilir. Nezahat Baysel’in kahramanlık hikayesi, çizgi roman olarak yayımlanmıştır.

SATI KADIN…
Atatürk’e Kazan Köyü’nde ayran verdi, sohbete girdi. Atatürk’ün ismini not aldırdığı bu köylü kadın tarihe geçti. Atatürk arkadaşları ve yaverleriyle Kızılcahamam’a giderken Kazan Köyü yakınlarında otomobil durdu ve Atatürk indi.

1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum. Ondan evvel yaşamıyordum ki!” diyen Satı Kadın…

Köyün kadını, genci, yaşlısı, ihtiyarı köylerin içinden geçen, köşede duran bu yabancı konukları görünce hep beraber koştu. Kimi su getirdi, kimi ayran, bunlardan biri, güğümünden aktardığı soğuk ayranı Ata’ya uzatıp “Bir soğuk ayran içer misiniz?” dedi.

Bu çorak iklimin kavurduğu yüzünde bronzlaşmış Türk kadının en bariz ifadelerini taşıyan, bir Türk anası idi. Böğrüne sıkıştırdığı kundağı biraz daha bastırdıktan sonra, sağ elindeki ayran bardağını uzattı, bekledi. Ata’sı, ayranı kana kana içmiş ve bir an durakladıktan sonra “Senin kocan kim?” diye sormuştu.

Köylü kadını, yüzü tunçlaşmış, elleri nasırlı bir Türk anası idi. Ankara’nın kendine has şivesiyle kocasının Sakarya Harbi’nde boğazından yaralanmış bir cengaver olduğunu söyledi.
Atatürk bir soru daha sordu: Ne zaman doğdun?”

Satı Kadın (Çırpan) 5 Aralık 1934’te Büyük Millet Meclisi’ne giren ilk kadın milletvekili oldu. 

“1919’da Atatürk Samsun’a çıktığı zaman doğdum.” cevabını alınca bir an düşündü. Yıl 1934 idi. Bu ifadeye göre 15 yaşında olması lazım gelirdi. Halbuki karşısındaki kadın 25 yaşlarında görünüyordu; tekrar sordu: “Nasıl olur?”

Evet, nasıl olurdu. Satı kadın hiç tereddütsüz, o her zamanki nüktedan haliyle ve memleketin işgal altında geçirdiği acı yılları ima ederek, “Evet Paşam, ondan evvel yaşamıyordum ki!”
dedi.

Bu espri Ata’yı bir hayli düşündürdü. Ayrılırken yaverine kadının ismini ve adresini not ettirdi. Satı Kadın 5 Aralık 1934’te Büyük Millet Meclisi’ne giren ilk kadın milletvekili oldu. Satı Çırpan (Kadın) 6 çocuklu tam bir Anadolu kadınıydı ve aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadın muhtarıydı.

ŞERİFE BACI…
Kurtuluş Savaşı sırasında tüyleri diken diken edecek tarihi bir olay ve anıtsal hayat. Kastamonu’da yaşıyor yaşatılıyor. Peki kimdir Şerife Bacı?

Kastamonu’ya yolu düşenler onu görür ve hikayesini merak edip öğrenir. Çünkü bu öyle bir hikaye ve olaydır ki önünde saygıyla eğilmek gerekir…

Kastamonu Kışlası’na yaklaştığında kazağını ıslanmasınlar diye kağnı arabasındaki top mermilerinin üzerine örten ve yavrusunu  vücudunun sıcaklığıyla korumaya çalışırken donarak şehit olan Şerife Bacı…

Şerife, 16 yaşında evlendirilir. Düğünden 2 ay sonra savaş çıkar eşi 6 ay sonra Çanakkale’de şehit düşer. 21 yaşına geldiğinde köylü onun yalnız kalmasını doğru bulmaz ve Topal Yusuf ile evlendirir. Ki o Topal Yusuf savaşta sol bacağını ve bir gözünü kaybetmiş kendi ihtiyaçlarını göremeyecek durumdadır.

3 yıl sonra bir kız çocukları olur. Adı “Elif” konur. Şerife Gelin Elif’i emzirdikçe sütü çoğalır. Köyün yetimlerini hep o emzirir. Kurtuluş Savaşı zamanı İnebolu’dan kağnılarla Kastamonu’ya cephane taşınacaktır. Her evden bir kağnı yola çıkacaktır. Erkek varsa erkek yoksa genç veya kadın bu vatan görevini yapacaktır.

1921 yılının son günlerinde Şerife Bacı, Elif’iyle beraber yola çıkar. İnebolu’dan kağnıya yüklenen cephaneyi Kastamonu’ya götürmek üzere yola düşer. Hava şartları çok çetindir. Kar, soğuk… Kastamonu Kışlası’na yaklaştığında top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örter, yavrusu “ölmesin” diye de üzerine abanır… Vücut sıcaklığını Elif’ine veren kahraman Şerife Bacı soğuktan donarak şehit olur.

Kastamonu Cumhuriyet Meydanı’nda, İnebolu ilçesinin girişinde ve Seydiler’de ilçe merkezinde anıt yapılır. Adı bazı kurumlara verilir.

NENE HATUN…
93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Nene Hatun Erzurum´daki Aziziye Tabyası´nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır. Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.

Nene Hatun 1857 yılında Erzurum´da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım’ı 9 Kasım’a bağlayan gece, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çeteleri Erzurum’un Aziziye Tabyası’na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı kontrollerine aldılar.

3 aylık evladını Allah’a emanet edip eline ağabeyinin tüfeği ve bir satır alarak aynı coşkudaki Erzurumlularla birlikte Rus askerinin işgal ettiği Aziziye Tabya’sına doğru koşan Nene Hatun…

Baskından yaralı kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minarelerden Erzurum halkına “Moskof askeri Aziziye Tabyası´nı ele geçirdi” haberi verildi. Silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya´ya doğru koşmaya başladı. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı gelmiş ve kollarında can vermişti. Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, “Seni bana Allah verdi. Ben de O’na emânet ediyorum.” diyerek vedâlaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası´na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300´e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alındı Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verildi.

Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası’na defnedildi.

Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatıyor: “Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden ´Moskof Aziziye´ye girdi´ diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, ´Seni öldüreni öldüreceğim´ diye ant içtim. Yavrumu Allah´a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye´ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.”

Tabya´nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun´un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalıştı. Bu özverisiyle tanındı, saygı gördü ve sevildi.

Nene Hatun’un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum´dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum´un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa´nın zaferinde Nene Hâtun’un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların payı vardı.

Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO´da görevli Amerikalı subayının yönelttiği soruya “Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım” cevabını verdi. 1955 yılında yılın annesi seçildi. 98 yıl yaşadığı Erzurum´da 22 Mayıs 1955´da zatürre hastalığından dolayı vefat etti. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası’na defnedildi.

Hepsini de rahmet ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun.

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir