Connect with us

Finans & Ekonomi

KALKINMAK İÇİN BÜYÜMEK YETMİYOR!

“Büyüdüğü halde henüz gelişmemiş birçok ekonomi var.” diyen ve “Hızla büyüyen Çin, Hindistan ve Rusya’nın durumunu” örnek gösteren Dr. Mahfi Eğilmez, “en acıklı durumun” Türkiye’de yaşandığı görüşünde: “ Türkiye, yakın zamana kadar, ekonomisi yeterince güçlü olmasa bile, gelişmişlik için gerekli olan ekonomi dışı düzenlemelerin çoğuna az ya da çok sahipti. Bunları geliştirip ileri taşıyacağına çoğundan vazgeçerek geriye gitti.”

 

Bir ülkenin iktisadi gücünü belirlemek için hangi verilere bakmak gerekir? Bunu ölçmede “ekonomik büyüme” mi esastır yoksa “ekonomik gelişme” mi? Ekonomiyle ilgili bu iki kavram çoğu zaman birbiriyle karıştırılmakta. Aslında bambaşka anlamları içermekteler.

Dr. Mahfi Eğilmez-Ekonomist, Hazine eski Müsteşarı

KAFA KARIŞIKLIĞINI GİDEREN TANIMLAMALAR
Hazine eski Müsteşar ve ekonomist Dr. Mahfi Eğilmez, kendisine ait internet sitesinde (www.mahfiegilmez.com) yayınladığı 14 Mayıs 2021 tarihli yazısında kafa karışıklığını şu ifadelerle gideriyor: “Ekonomik büyüme, bir ülkede insan ihtiyaçlarını karşılayacak olan araç ve ürünlerdeki artış olarak tanımlanıyor. Bunu ölçmenin en kestirme yolu bir ekonominin ürettiği ölçülebilir bütün değerlerin piyasa fiyatından karşılığını ifade eden GSYH’de bir dönemden diğerine reel (fiyat artışlarından arındırılmış) bir artış olup olmadığına bakmaktır.

Ekonomik gelişme, daha çok kalkınma aşamasını tamamlamış ve yapısal değişim içine girmiş ekonomilerin durumunu anlatmak için kullanılır. Gelir ve refah sorununu bir anlamda çözmüş olan ekonomilerin, sosyal alanlarda, eğitimde, hukuk alanında, demokraside, kültürel yaşamda ilerlemesini tanımlamakta kullanılır.”

EKONOMİ VE EGEMENLİK DENKLEMİ!
Peki, ekonomik büyüme ve ekonomik gelişme nasıl gerçekleşebilir? Bunlar birbirlerini ne yönde etkiliyor? Bir ülkenin gücünde hangisi daha öne çıkıyor?

Soruların cevabını teorik ve pratik zeminde örneklendirmek amacıyla yazısında iki İngiliz düşünürün fikirlerine yer veren Dr. Eğilmez, ikisi arasındaki derin görüş ayrılığına dikkat çekiyor: “İngiliz düşünürü Thomas Hobbes (1588 – 1679), Oxford Üniversitesi’nde öğrenim görmüştü. Ünlü kitabı Leviathan’da; liberalizmin, ülkeyi yöneten Egemen’in iktidarını sınırlandırma aracı olarak geliştirdiği güçler ayrılığı ilkesine karşı çıkmıştı. Çünkü Hobbes’a göre güçleri ayırmak Egemen’i zayıflatır, gücünü azaltır, böyle bir zayıflık ortaya çıktığında insanlar doğaları gereği yine güç savaşına girerler ve bu gidiş sivil savaşa yol açar. Hobbes’a göre insan insanın kurdudur (homo homini lupus.) Bu yüzdendir ki mutlak egemenlik, devleti yıkılmaktan korumanın gerekli koşuludur. Siyasal ve dinsel iktidarlar arasında yapılan ayırım Hobbes’a göre iktidar gücünü zayıflatacak bir ayırımdır. O nedenle bu ikisi tek elde toplanmalıdır.

HOBBES: TEK ELDE TOPLANMALI.
Hobbes, meşruti monarşi, aristokrasi ve demokrasi gibi yönetim biçimleri olduğu gerçeği kabul edilse bile asıl olarak egemenin gücünün mutlak olması gerektiği görüşündedir. Hobbes’un mutlak monarşiden yana olduğunu desteklemek için verdiği örnek evrenin tek bir Tanrı tarafından yönetilmesidir. Bunu model alırsak ülke için de en iyi durum yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanmasıdır.

LOCKE, ÜÇ TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKİYOR
Aynı çağda yaşamış olan, aydınlanma ve akıl çağının kurucusu olarak kabul edilen bir başka İngiliz filozofu John Locke da (1632 – 1704) Hobbes gibi Oxford Üniversitesi’nde okumuş ve aynı yerde öğretim üyesi olmuştu. Doğa bilimleri ve teolojiyle ilgilenmesinin yanı sıra yargıçlık da yapmıştı. John Locke’a göre uygar toplumda bireylere yönelebilecek üç tehlike vardır:

1. Yasama erkini elinde tutanların yürütme erkini de ellerine geçirmeleri ya da tam tersine yürütme erkini elinde tutanların yasama erkini de ellerine geçirmeleri.
2. Yasaları yapanların ve uygulayanların kendilerini yaptıkları yasalara uyma yükümlülüğü altında görmemeleri.
3. Yasaları yapanların bu yasaları kendi özel yararlarına uygun olarak yapıp özel yararlarına göre uygulamaları.

LOCKE: YASAMA VE YÜRÜTME AYRI ELLERDE; YARGI BAĞIMSIZ.
Bu tehlikelerden kurtulmanın tek yolunun yasama ve yürütme erklerinin farklı kişilerde olması gerekir. Bunlara ek olarak yargının da bağımsız olması şarttır. Locke’a göre insan hakları; yaşam hakkı, özgürlük ve mülkiyet hakkından oluşur. Bu hakların korunmasının güvencesi bağımsız yargının varlığıdır.”

BÜYÜDÜĞÜ HALDE GELİŞEMEYEN EKONOMİLER…
Eğilmez, “Gelişmiş ülke olmak için John Locke’un dediklerini izlemek gerektiğini görmemek mümkün değil.” diyor. Hemen ardından şunları kaydediyor: “Günümüz dünyasında büyüdüğü halde henüz gelişmemiş birçok ekonomi var: Hızla büyüyen Çin, Hindistan ve Rusya bunların en önde gelen örnekleri arasında sayılabilir. Bu ülkelerin halkları belirli bir zenginliğe ulaşabilirse ekonomi dışındaki alanların önemini anlayacak ve onların peşinde koşmaya başlayacak.”

“EN ACIKLISI TÜRKİYE’NİN DURUMU”
Eğilmez’e göre “en acıklısı” Türkiye’nin durumu: “Türkiye, yakın zamana kadar, ekonomisi yeterince güçlü olmasa bile, gelişmişlik için gerekli olan ekonomi dışı düzenlemelerin çoğuna az ya da çok sahipti. Bunları geliştirip ileri taşıyacağına çoğundan vazgeçerek, Hobbes’un söylediklerine kapılıp, geriye gitti.”

“TÜRKİYE’NİN DÜNYADAKİ YERİ 2020”
“En acıklı” ifadesinin arka planı, Eğilmez’in 12 Mayıs 2021 tarihinde yayınladığı “Türkiye’nin Dünyadaki Yeri 2020” başlıklı yazısında: “Aşağıdaki tablo; Türkiye’nin dünyadaki sosyal, siyasal ve ekonomik yerine ilişkin gösterge ve endeksleri bir araya getiren ve aynı gösterge ve endeksleri 2015 yılındaki durumla karşılaştırıyor. (Kaynak: https://knoema.com/atlas Bu site yayımladığı verileri IMF’nin World Economic Outlook April 2021 Database setinden alıyor. İkisi arasında fark olduğu hallerde IMF verisi esas alınmıştır. Endeksler içinde yalnızca Yolsuzluk Algı Endeksi ‘en düşük puan en iyi’, diğerleri ‘en yüksek puan en iyi’ olarak düşünülmelidir.)

Türkiye’nin nüfusu artıyor olsa da nüfus büyüklüğü açısından dünya sıralamasındaki yeri değişmiyor. Buna karşılık kentli nüfusu arttıkça orada yukarı doğru ilerliyor. Doğuşta beklenen yaşam süresi de artıyor.

“NE OLDU DA SON BEŞ YILDA HIZLI BİR KAYIP İÇİNE GİRİLDİ?”
Türkiye, son beş yılda 200 milyar dolardan fazla GSYH kaybıyla, kişi başına gelirde 2.400 dolardan fazla kayıpla karşılaşmış, GSYH büyüklüğü açısından 16’ncı sıradan 18’inci sıraya, kişi başına gelirde 64’üncü sıradan 72’nci sıraya gerilemiş bulunuyor. Enflasyon ve işsizlik sıralamalarında daha yukarı sıralara çıkmış görünüyor. Tabloya bakınca Türkiye’nin, turizm gelirleri dışında kalan bütün ekonomik göstergelerde, son beş yılda hızla bozulma yaşamış olduğu ortaya çıkıyor.

Sosyal göstergeler / endeksler kategorisinde yer alan verilere baktığımızda, orada da Türkiye’nin son beş yılda inanılmaz bir zemin kaybı yaşadığını görebiliyoruz.

Bütün bu bozulmalar karşımıza ‘son beş yılda ne oldu da Türkiye böylesine hızlı bir kayıp içine girdi?’ sorusunu çıkarıyor.”

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir