Connect with us

Dünya Gündemi

THE NEW YORK TIMES’TAN TÜRKİYE’YE “NATO ALTINDAN SOPA”!

ABD’nin dünya genelinde etkili gazetelerinden The New York Times’ın Avrupa’daki baş diplomatik muhabiri Steven Erlanger, 3 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanan makalesinde Türkiye’nin S-400 hamlesi, Doğu Akdeniz’de yürüttüğü stratejiler ve “Suriye, Irak ve Libya politikalarının” NATO koridorları, Avrupa Birliği (AB) ve ABD’de nasıl yankılandığını yazdı. Yazı, Türkiye’nin asla kabul edemeyeceği tehditkar ifadelerle dolu.

 

 

Meslek hayatında 120’den fazla ülkeden haber geçen deneyimli Amerikan gazeteci Steven Erlanger, The New York Times’taki makalesinde Avrupalı diplomatların Türkiye için “NATO nezdinde ‘odadaki fil’ haline geldi” yorumunu yaptıklarını yazdı. Bazı NATO temsilcilerinin “Türkiye’nin şu anda topluluğun demokratik değerlerine ve toplu savunmasına açık bir meydan okumayı temsil ettiğine” inandığını kaydetti.

Erlanger, Türkiye’ye alenen “aba altından sopa gösterilen” yazısında dile getirdiği “Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu 17 yılın ardından, Türkiye’nin diktatörlük yönetimine eğilimi diğer NATO üyelerini de rahatsız etti.” ifadesiyle makaleyi hangi motivasyonla kaleme aldığını belli ediyor.

“ÜST DÜZEY BİR” AVRUPALI DİPLOMAT!
Erlanger yazısının sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor. “Üst düzey bir” Avrupalı diplomatın “Türkiye konusunda ne yapılması gerektiğine dair dönen büyük bir muhabbet var.” dediğini ve ardından “Ama bu şimdilik değil.” diye eklediğini yazıyor. Makalede sona saklanan ve “açık bir tehdit içeren” bu ifade Türkiye açısından “kesinlikle kabul edilir” değil. Türkiye’de “askeri vesayet döneminde” sıkça gazete manşetlerinde gördüğümüz “üst düzey askeri bir yetkili” ibaresini hatırlatıyor.

“ABD’NİN MÜTTEFİKİ OLARAK TANIMLAMAK ZORLAŞIYOR”!
Yazıda, sonundaki “dönen büyük bir muhabbet” ifadesine zemin oluşturan” başka cümleler de var. İşte onlardan biri: Philip H. Gordon (ABD’de Barack Obama yönetimi sırasında Türkiye ile ilgilenen dış politika danışmanı ve eski devlet sekreteri) “Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak tanımlamak zorlaşıyor.”

STRATEJİK AYRIMLAR ÇOĞALIYOR!
Erlanger; Türkiye ile “NATO, Avrupa Birliği ve ABD” arasındaki stratejik ayrımların çoğaldığı söylüyor ve içselleştirdiği durumu şöyle özetliyor: “Bu ayrımlar, Türkiye’nin Suriye’deki farklı gruplara verdiği destek, ABD’nin ve NATO üyelerinin şiddetli itirazları üzerine 2019 yılında çok yönlü bir uçaksavar sistemi satın alması, Libya’da silah ambargosunun ihlali, Doğu Akdeniz’de agresif sondajı, İsrail’in sürekli şeytanlaştırılması ve devlet destekli dezenformasyonun artan kullanımı olarak örneklendirilebilir.”

KENDİ BAĞIMSIZLIKLARI İÇİN SAVAŞAN KÜRT GRUPLAR!
Erlanger, NATO’nun oy birliğiyle hareket ettiğini belirtip Türkiye’nin veto hakkını kötüye kullandığını da ileri sürüyor. Verdiği örneklerle “egemenlik ve meşru gerekçe” realitesini hiçe sayıyor ve anlatımını “Ve Türkiye, NATO’nun kendi bağımsızlıkları için savaşan çeşitli silahlı Kürt gruplarını, terörist gruplar olarak listelemesini istedi.” noktasına vardırıyor. “Aynı Kürt gruplarından bazıları, Suriye ve Irak’ta İslam Devleti ve El Kaide’ye karşı savaşan Washington’un en iyi müttefikleridir.” cümlesi de Erlanger’e ait.

Türkiye’yi her açıdan kıskaca alma çabasının güdüldüğü yazıda yok yok: “Ayasofya’yı müzeden camiye çevirme kararı, Türk lailkliğinden kesin olarak koptuğunun sembolü olmuştur. Bölgeye, Yeni Osmanlıcılık hırsıyla, Türk menfaatlerini baskılayıp eski müttefiklerini alçaltarak sert bir şekilde girdi.”

STEVEN ERLANGER’İN YAZISININ TAMAMI
The New York Times Avrupa baş diplomatik muhabiri Steven Erlanger’in, 3 Ağustos 2020 tarihinde yayınlanan makalesi:

TURKISH AGGRESSION IS NATO’S “ELEPHANT IN THE ROOM”
TÜRKİYE’NİN AGRESİFLİĞİ NATO İÇİN “ODADAKİ FİL”…

Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen, Rus hava savunmasını satın aldı. Libya’ya ve onun enerji kaynaklarına yönelik olan bu hamle, neredeyse Fransa ve Yunanistan ile silahlı çatışmaya yol açacaktı.

Steven Erlanger

BRÜKSEL- Savaş gemileri, silah kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen bir deniz aracını Libya’ya götürüyor ve BM silah ambargosunu ihlal ediyordu. Bir Fransız deniz fırkateyni tarafından meydan okundu ve savaş gemileri alarma geçti. Sayıca az ve silah açısından yetersiz olan Fransız fırkateyni geri çekildi. Ancak, Akdeniz’de haziran ortası gerçekleşen bu deniz muharebesi, düşmanların karşılaşması değildi. Rakipler, birbirlerini korumaya yemin etmiş, NATO’nun benzer üyeleri olan Fransa ve Türkiye idi.

Türkiye ve benzer bir NATO üyesi arasında, benzer şekilde düşmanca bir karşılaşma, yalnızca iki hafta önce, Türk savaş uçakları Yunan Rodos Adası yakınlarındaki bir bölgeye girdiğinde, Yunan savaş gemileri, Türkiye’nin o bölgedeki deniz altı doğal gazını sondaj niyeti üzerine alarma geçti.

Avrupalı diplomatlar, giderek daha iddialı, daha hırslı ve otoriter olan Türkiye’nin NATO için “Odadaki Fil” haline geldiğini söylüyorlar. Aynı zamanda, bunun tartışılması gereken bir konu olduğu kanaatindeler.

1952’den bu yana NATO üyesi olan Türkiye, ittifak yetkililerinin belirttiğine göre, çok büyük, güçlü ve stratejik konum açısından büyük bir öneme sahip olduğu için açık bir çatışmaya rahatlıkla girebilecek durumdadır.
Türkiye, davranışına yönelik her türlü eleştiriyi gerekçesiz olma nedeniyle reddetmiştir. Ancak bazı NATO temsilcileri, Türkiye’nin şu anda topluluğun demokratik değerlerine ve toplu savunmasına açık bir meydan okumayı temsil ettiğine inanıyor.

Daha saldırgan, milliyetçi ve dindar bir Türkiye, Batılı müttefikleriyle “Libya, Suriye, Irak, Rusya ve Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları” konusunda giderek daha fazla anlaşmazlık yaşıyor. Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu 17 yılın ardından, Türkiye’nin diktatörlük yönetimine eğilimi diğer NATO üyelerini de rahatsız etti.

 

Obama yönetimi sırasında Türkiye ile ilgilenen bir dış politika danışmanı ve eski devlet sekreteri olan Philip H. Gordon, “Türkiye’yi ABD’nin müttefiki olarak tanımlamak zorlaşıyor.” dedi.

Buna rağmen Türkiye bir nevi serbest geçiş alıyor. Araştırmacılara göre, Başkan Trump’ın NATO’yu dikkate almaması ile daha beter edilen, tutarlı bir ABD liderliğinin olmaması ve Erdoğan’a olan açık hayranlığı bu durumun nedenleri arasında sayılabilir.

Bay Gordon, “Türkiye üzerindeki ABD politikasının ne olduğunu söyleyemezsiniz hatta Trump’ın ne konumda olduğunu göremezsiniz.” dedi. “Neredeyse her konuda stratejik olarak aynı fikirde olmadığımız görüldüğünden, bu, ABD politikası için büyük bir ikilem.”

Bu stratejik ayrımlar çoğalıyor. Bu ayrımlar, Türkiye’nin Suriye’deki farklı gruplara verdiği destek, ABD’nin ve NATO üyelerinin şiddetli itirazları üzerine 2019 yılında çok yönlü bir uçaksavar sistemi satın alması, Libya’da silah ambargosunun ihlali, Doğu Akdeniz’de agresif sondajı, İsrail’in sürekli şeytanlaştırılması ve devlet destekli dezenformasyonun artan kullanımı olarak örneklendirilebilir.

Jens Stoltenberg-NATO Genel Sekreteri

Ancak araştırmacılar, “görevi 30 ulustan oluşan ittifakı bir arada tutmak olan ancak hem Amerikan hem de Türk uygunsuz davranışlarına karşı aşırı derece hoşgörü gösterdiği düşünülen” grubun genel sekreteri Jens Stoltenberg’i işaret ederek, NATO yetkililerinin Türkiye’ye karşı çıkma konusundaki uysal yaklaşımlarının yardımcı olmadığını söylüyorlar.

S-400 uçaksavar sisteminin satın alınmasına rağmen, NATO büyükelçilerinin Türkiye’nin izlediği politikalar konusunda ciddi bir tartışma yaşaması beklenenden daha geç gerçekleşti.

 

Şu anda Harvard’da olan eski bir NATO büyükelçisi Nicholas Burns, Macaristan ve Polonya gibi diğer ülkelerin de değerler ölçeğinde yetersiz kaldığını savundu. Ancak kilit ittifak işini sadece Türkiye engelliyor.

NATO oy birliği ile hareket ediyor, bu yüzden Türklerin itirazları neredeyse her türlü politikayı durdurabiliyor ve diplomatları, bir NATO yetkilisinin söylediği gibi, gayretli, bilgili ve “Her topun üstünde.” NATO büyükelçileri, Fransa’nın ulusal çıkarlarını gözetmek için etkili olan vetosunu kullandığını, ancak asla toplu savunmayı baltalamadığını söylüyorlar. Ancak Türkiye, İsrail, Ermenistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi sevmediği ülkeler için NATO ortaklıklarını engelledi.

Daha da ciddisi, Türkiye, Rusya ile sınırı olan tüm Baltık ülkelerinin ve Polonya’nın savunmasına yönelik bir NATO planını aylarca engelledi. Ve Türkiye, NATO’nun kendi bağımsızlıkları için savaşan çeşitli silahlı Kürt gruplarını, terörist gruplar olarak listelemesini istedi. (Bu, NATO’nun yapmadığı bir şey.) Aynı Kürt gruplarından bazıları, Suriye ve Irak’ta İslam Devleti ve El Kaide’ye karşı savaşan Washington’un en iyi müttefikleridir.

Londa’da Aralık 2019’daki son NATO zirvesi toplantısında bir anlaşma yapılması bekleniyordu; fakat Türkiye bürokratik problemler yarattı ve ancak Haziran ayı sonlarında, S-400 satın alma konusundaki ısrarından dolayı kızgın olan ve Erdoğan’a karşı sabrını tüketmiş bir Washington yetkilisinin ciddi baskısı sonucu Türkiye bu konuda anlaşmaya yakınlaşmıştır.

Eğer uygulansaydı, S-400, Rus mühendislerini bir NATO hava savunma sistemine yerleştirerek onlara ittifakın güçlü yönleri hakkında değerli bilgiler verirken, pahalı 5. nesil avcı uçağı F-35’in kapasitesini azaltma tehdidinde bulunacaktı.

Bir varsayım olarak, 2016’da ona karşı olup, başarısızlıkla sonuçlanan darbeden bu yana giderek daha fazla şüpheci olan Erdoğan, kendi hava kuvvetlerinin bu darbe girişimindeki uygulama yöntemiyle Amerika ve İsrail uçaklarını vurabilmek istiyor.

Hassas bir konuyu tartıştığından, isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan bir Avrupalı diplomat, “NATO’da Rusya’yı her tartıştığımızda, herkesin aklında S-400 konusu oluyor ve kimse bir şey söylemiyor.” dedi.

Buna karşılık NATO, Washington ile Ankara arasındaki görüşmelerin sorunu bir şekilde çözeceğini varsayıyor. Ancak Washington bölünmüş durumda ve Erdoğan sadece Trump ile görüşüyor.

Obama Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye ile ilgilenen ve Gordon’la yakın bir zamanda makale yazan eski Amerika Dışişleri Bakanı Müsteşar Yardımcısı Amanda Sloat, bu karışıklığın sadece Washington’a özgü olmadığını söyledi. Avrupa Birliği’nin de Türkiye veya Libya konusunda net bir politikası olmadığını söyledi.

Türkiye, şu anda 10.000’den fazla askeri bulunan Suriye’nin Kuzey kesiminde ve başarısız hükümete olan askeri desteğini bunun karşılığında zengin enerji kaynaklarına döndürdüğü Libya’da kendi ulusal çıkarlarını sürdürdü.
Haziran ayında Libya yakınlarında üç Türk savaş gemisi Fransız fırkateyniyle karşı karşıya geldi.

Avrupa Birliği’nin Libya üzerinde silah ambargosu uygulama misyonu varken NATO’nun yok. Courbet fırkateyni göç akışlarını hedefleyen farklı bir NATO misyonunda yer aldı, ancak Türkiye ve Fransa Libya iç savaşında farklı tarafları desteklediğinden, NATO müttefikleri arasındaki çatışma rahatsız ediciydi.

Türkiye, geminin silah yerine yardım taşıdığını söyledi ve Courbet’i taciz etmeyi reddetti. NATO yetkilileri ise askeri komitenin bu durumu araştırmakta olduğunu ve kanıtların Fransızların iddia ettiği kadar net olmadığını söylüyorlar.
Yine de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, bu uyuşmazlığı NATO’nun “beyin ölümüne” yaklaştığını iddia etmek için bir fırsat olarak kullandı; çünkü Türkiye’yi dizginlemekten veya koordineli bir siyasi yol izlemekten aciz görünüyor.

İlk suçlaması, geçtiğimiz Ekim ayından Trump’ın Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından, tek taraflı olarak ABD birliklerini, NATO’nun İslam Devletleri ile savaştığı ve Fransızları ve diğer müttefikleri ortada bıraktığı Suriye’nin kuzeyinden çekmeye karar vermesi olarak Türkiye’yi de ilgilendiriyordu. NATO’daki Fransız-Türk geriliminin, 2011 yılında Libya’daki Albay Muammar El Kaddafi’ye müdahale kararına kadar uzandığını, o zamanlar Amerika’nın NATO büyükelçisi olan Ivo Daalder kaydetti.

Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’ndeki Türk Araştırma Programı yöneticisi Soner Çağaptay, laiklik politikasıyla Fransa, Erdoğan’ın İslam’ı yeniden siyasete sokmasının Kuzey Afrika’da yayılacağından, İslamcı milisleri cesaretlendireceğinden ve Fransa’nın “etki alanına” zarar vereceğinden korktuğunu söylüyor. “Oldukça endişeliler.”

En son parlama noktası, Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ve Mısır arasında anlaşmalara ve ittifaklara yol açan, 2015 yılında Doğu Akdeniz’de yapılan doğal gaz keşiflerini Türkiye’nin paylaşma talebiyle ilgilidir.

Denizcilik iddiaları tartışmalı ve Erdoğan Haziran ayında “Amaçlarının Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip olan ülkemizi sadece oltayla balık tutabileceğiniz bir kıyı şeridine hapsetmek” olduğundan şikayet etti. Daha sonra Kıbrıs açıklarını keşfetmek için araştırma ve sondaj gemileri göndererek Avrupa yaptırımlarını harekete geçirdi ve aynısını Rodos yakınlarında yaparak Yunanlıları savaş tehdidine götüreceğini söyledi. Geçen hafta, Almanya Başbakanı Angela Merkel, görüşmeler sırasında Erdoğan’ı bu konudan uzak tuttu.

Birçoğu, on yıl önce Arap Baharı sırasında Türkiye’ye ılımlı bir demokratik model olarak bakarken Türkiye, kırsal kesimdeki daha dindar seçmenleri harekete geçiren Erdoğan’ın yönetiminde farklı bir ülkedir.

Dindar bir Müslüman olan Erdoğan, özellikle 2016 darbe girişiminin ardından birçok Türk laik, yargıç, gazeteci ve ordu komutanını tasfiye edip hapse gönderdiğinde daha milliyetçi ve otoriter hale geldi.

Ayasofya’yı müzeden camiye çevirme kararı, Türk laikliğinden kesin olarak koptuğunun sembolü olmuştur. Bölgeye, Yeni Osmanlıcılık hırsıyla, Türk menfaatlerini baskılayıp eski müttefiklerini alçaltarak sert bir şekilde girdi.

Bayan Sloat, NATO için, “Şimdi asıl soru, Türkiye’nin hala Batılı bir ülke olup olmadığı ve değerlerimizi paylaşıp paylaşmadığıdır.” dedi. Erdoğan’ın sözcüsü İbrahim Kalın, eleştirilere göz yumuyor ve NATO’nun değerini sorgulayanların sadece Trump ve Macron olduğunu söylüyor.

Kalın, “Sanırım Macron, Kuzey Afrika’da, Avrupa’da sahip olmadığı türden bir liderlik iddia ediyor.” dedi. “Türkiye’yi suçlu olarak nitelendirdi ve Fransa’nın bunu başka bir NATO üyesine söylemesi şaşırtıcı.”

Brüksel’e gelince Sayın Kalın, “Avrupa Birliği aynaya bakmalı.” “Yunanistan Avrupa Birliği üyeliğini Türkiye’ye baskı yapmanın bir yolu olarak kullanıyor, ancak bu yaptırım dili işe yaramayacak.” dedi ve Türkiye’nin yalnızca enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılmasını istediğini savundu.

ABD’nin Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Dışişleri Bakanı Yardımcısı Philip T. Reeker, Doğu Akdeniz için, “ABD’nin kamuoyunun tavrı esasen, Türkiye’yi gerilimi arttıran operasyonlara karşı durmaya teşvik etmek” dedi. “Dostlarımızı ve müttefiklerimizi istiyoruz -unutmayalım hepimiz Türkiye, Yunanistan, ABD, tüm NATO müttefikleri- bölgedeki dost ve müttefiklerimizin bu konulara iş birliği ruhu içinde yaklaşmasını istiyoruz.” dedi.

Üst düzey bir Avrupalı diplomat, “Türkiye konusunda ne yapılması gerektiğine dair dönen büyük bir muhabbet var.” dedi. “Ama bu şimdilik değil.”

 

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir