Connect with us

Finans & Ekonomi

UYUMA GİDEN YOL…

Uyumun ‘uyumsuzlukla birlikte değerlendirdiğimizde’ ancak bir anlam ifade edebileceğini söyleyen Gamze Haklı Geray, “Belki de hem iç dengelerimize hem hayatımızın anlamına, zıtlıkları deneyimleyerek ulaşabiliyoruz. Olumlu olanın yanında olumsuz, karanlığın yanında aydınlık, tatlının yanında acının olması da bunun bir parçası zaman zaman. Yine anımsamamız gereken, her gecenin bir sabaha vardığı gerçeği. Her gün de sonunda gecesine kavuşuyor. Zıtlıkların döngüsü hayatın merkezinde.” diyor.

 

Dr. HABİBE AKŞİT

 

Değerli okuyucularımız merhaba…

Bu söyleşiyi salgın günlerinden hemen önce, aramızdaki fiziki mesafe omuz omuza durmaya, kucaklaşmaya olanak verirken gerçekleştirdim. Çok sevgili dostum ve meslektaşım Gamze Haklı Geray’la İstanbul’a geldiği şubat ayında ajandasında yer açıp, keyifli bir sohbet yapmıştık. Sohbetimizin odağında, uyum ve uyuma nasıl ulaşırız vardı. Gamze’nin bu konudaki kitabı “Dissonance or Harmony” da sohbetimizin temelini oluşturdu. Şimdi paylaşma zamanı.

Gamze Haklı Geray, uzun yıllar eğitim, liderlik, yetenek yönetimi konusunda yönetici konumunda değişik kurumlarda yurt içi ve yurt dışında görev yapmış, ardından yoğun bir psikoterapi eğitimi alıp, kurumsal mutluluk konusuna ve edebiyatla uğraşmaya yoğunlaşmış, değişim yönetimi ve pozitif psikoloji konusunda özgün çalışmaları olan, farklı durumlar karşısında yapıcı düşünmeyi başarabilen biri.

Habibe Akşit-Gamze Haklı Geray

İster kişisel ister kurumsal, isterse toplumsal bağlamda olsun yaşanan bazı özel dönemlerde uyum arayışı hep var. Olağan olmayan durumlarda hele de bizi zorlayan bir tehdit altındayken “neyle ve nasıl uyum sağlamak” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Ben de merak ettiklerimi Gamze’ye sordum.

“KENDİSİYLE UYUMLU YAŞAYAN, EVRENLE DE UYUMLU YAŞAR”
-Gamze, konu başlığımıza uyum dedik ama uyum kavramını nasıl tanımlayabiliriz?

Uyum konusunda en sevdiğim sözlerden biri Marcus Aurelius’un ‘kendisiyle uyumlu yaşayanın, aslında evrenle de uyumlu yaşadığı’ ifadesi. Bir kişinin kendisiyle uyumu, düşünce ve davranışlarının birbirleriyle çelişmemesi durumu, kendi içindeki bütünlüğü ve iç tutarlılığı demek. Psikolojide “Bilişsel Çelişki Kuramı” denen bir kavram var. Birey, karşısına çıkan ve kendi düşünce ve değerlerine uymayan durumlarla yüzleşmekten kaçınır ve bilinçaltında kendini kandırmaya çalışır. Bedenimiz ve ruhumuz bile birbirini etkiler. Birlikte soluk alır. Örneğin duyduğumuz bir ruhsal acının uzantısını bedenimizde ağrı ya da acı olarak hissedebiliriz. Beden ve ruh, fizik ve akıl sağlığı böyle el ele yaşar. Uyum kavramının bireysel düzlemdeki açılımları bunlar diye düşünüyorum.

-Liderlik ve uyum dediğimizde neler söylersin?

Liderlikle uyumun bir araya geldiği noktada, liderin kendi misyon, vizyon, değer ve amaçlarına uygun yaşaması ve bunları kurumunkilerle eşgüdümlü olarak düşünebilmesi ve uygulamaya koyabilmesi söz konusu. Başarısı, birlikte çalıştığı ekibi de aynı doğrultuda yetkilendirme, motive edebilme ve ortak paydalarda birleştirme becerisine dayanır. Bir kurumda, liderlerin kendi aralarında ve ekipleriyle uyumları, o kurumun ortak amaç ve hedeflerinin başarısına ışık tutar.

“ÖNCELİKLERİ BİLMEK VE ONLARLA UYUMLANMAK EKİBİN BAŞARISINI BELİRLER”
Görev aldığım her organizasyonda CEO veya Genel Müdür’den daima ilk öğrenmeye çalıştığım konu, liderlik vizyonları ve o yıl yoğunlaşacakları önceliklerdi. Zira, öncelikleri bilmek ve onlarla uyumlanmak aslında tüm ekiplerin, hepimizin başarısını belirler.

Aksi takdirde yıl ortasında departmanların bağımsız olarak kendi hedeflerine yönelmelerine, ana temadan, büyük resimden sapmalarına, ortak vizyon, misyon ve hedeflerden uzaklaşmalarına neden olur. Uyum aslında büyük resme sağlıklı bakabilmek, iç koordinasyonu etkili bir şekilde sağlayabilmek için çok önemli. Aynı gemide her departmanın ortak vizyondan ayrı, kendine özgü ve tamamen bağımsız bir vizyonu olmamalı. Bu, gemiyi yanlış bir rotaya yönlendirir.

“KİŞİ YAŞAMDAKİ ROLÜNÜ EVRENLE UYUM İÇİNDE YAŞAYINCA ANLAR”
-Uyumu, karşıtı ile yani “uyumsuzluk ve uyum” şeklinde tanımlamak bize nasıl bir bakış açısı sağlıyor?

Lao Tzu, Tao Te Ching isimli eserinde bunu çok güzel anlatır. Güzelliği algılama yolunun çirkinliği görmekten geçtiğinden, evrendeki zıtlıkları anlamaktan, yaşam ve ölümün birlikteliğinden bahseder. Kişi yaşamdaki rolünü, evrenle uyum içinde yaşayınca anlar. Lao Tzu bunun gerçek alçak gönüllülük olduğunu söyler. Türkçe’de hoş bir atasözü vardır: Ağaç, meyvesi olunca başını aşağı salar.

Lao Tzu, Yin ve Yang’ın karşılıklı etkileşiminin evreni doldurduğunu anlatır. Zıtlıkları kabul edebilmek her zaman kolay değil. Ama uyumu da uyumsuzlukla birlikte değerlendirdiğimizde ancak bir anlam ifade edebilir. Belki de hem iç dengelerimize hem hayatımızın anlamına, zıtlıkları deneyimleyerek ulaşabiliyoruz. Olumlu olanın yanında olumsuz, karanlığın yanında aydınlık, tatlının yanında acının olması da bunun bir parçası zaman zaman. Yine anımsamamız gereken, her gecenin bir sabaha vardığı gerçeği. Her gün de sonunda gecesine kavuşuyor. Zıtlıkların döngüsü hayatın merkezinde.

“KENDİ KARANLIĞIMIZLA YÜZLEŞMEDEN BAŞKALARININ KARANLIĞIYLA BAŞA ÇIKAMAYIZ”
-Kişi kendi iç uyumunu nasıl oluşturmalı? Özellikle küresel salgının etkilerini hissettiğimiz bu dönemde. Bu bir ihtiyaç mı?

Hayatı boyunca kendi içine dönmekten, içe bakışı deneyimlemekten kaçınmış, kendine farklı gözlerle, kimi zaman da eleştirel bakmayı reddetmiş bir kişinin salgında evde olduğu için aniden bu konulara yoğunlaşması o kadar kolay olmasa gerek. Carl Jung kendi karanlığımız ile yüzleşmeden başkalarının karanlığı ile başa çıkamayacağımızı söyler. Bu yüzleşme her birimiz için farklı zaman ve biçimlerde tezahür edebilir. Herkesin uyum hızı farklı. Evet bu bir ihtiyaç, zira ruh sağlığımız en az fiziksel sağlığımız kadar önemli.

Hepimizin hem kısa hem de uzun vadeli kaygıları ve korkuları var. Stres, bu kadar belirsizlikte bizi daha fazla etkiliyor. Sağduyu ve soğukkanlılıkla ayaklarımız yere bassın istiyoruz. Öte yandan kırılganlıklarımız ve zafiyetlerimizle insan oluşumuzu onurlandırıyoruz. Olumsuz duyguları deneyimlemekten kaçınmamak da kendiyle uyumun parçası.

Her birimizin dayanıklılığı ve olaylara yanıt verme biçimi de farklı olabilir. Ruhumuza karşı kibarlık göstermeliyiz. Öte yandan kendi içimizdeki uyumumuz, dışımızdaki dünyaya sağladığımız olumlu katkı veya katkıları hissettiğimizde artar. Bu katkı hissinin bir ölçüsü yok. Bazen elimizden gelen çok küçük bir şey olabilir ama o da bizim etki alanımızdır. Yararının boyutlarını tahmin edemeyebiliriz. Bir küçük söz, cümle, eylem bile karşımızdakinin üstünde büyük ve olumlu bir etki yaratabilir, ilham ve cesaret verebilir.

Öte yandan kontrolümüz ve öngörümüz dışında gelişen olay ve durumlar için bazen suyun akışını sessizce ve dinginlikle izlemek, paniğe kapılmamak, hayatın ritmine sabırla uyum sağlamak da gerekli. Sabır ise tarlamızda nadir yetişen ama hasadı bereketli bir ürün.

“OLAĞAN DIŞI DÖNEMLER OLAĞAN DIŞI ÇÖZÜM VE İŞ BİRLİKLERİNİ GEREKTİREBİLİR”
-İş insanları, taşıdıkları sorumluluklar göz önüne alındığında uyumu sağlamada nasıl bir yol izlemeliler?

Olağan dışı dönemler olağan dışı çözümleri ve iş birliklerini gerektirebilir. Sıkıntı ve baskı altında bazen zihnin daha fazla çalışabileceğine, hatta daha yaratıcı olabileceğine inanıyorum. Evinde 3D yazıcılardan tıbbi malzeme üreten gençlerden, kendi dikiş makinasında gönüllü maske dikenlere kadar pek çok örnek görmedik mi? Herkes yaratıcı olabilir. Kalıplarını kırabilir. Yenilikçiliği deneyebilir. Konumundan bağımsız olarak herkes birer lider olabilir. Liderlik bir tutum. Dünya Ekonomik Forum’u, 2020 ve sonrasındaki yetkinliklerin arasında karmaşık problem çözme, kritik düşünme ve yaratıcılığı ilk üç sıraya yerleştirmiş durumda. 10 maddelik yetkinlik listesinde başkalarıyla koordinasyon, duygusal zeka, bilişsel esneklik gibi kavramlar da var.

“İNSANIN SINIRSIZ POTANSİYELİNE İNANANLARDANIM”
Yine insanın sonsuz potansiyeline inananlardanım. Sadece bazen kullanmak istemiyoruz, nasıl geliştireceğimizi bilmiyoruz, atalet içinde potansiyeli kullanmayı erteliyoruz. Halbuki sınırsız seçenek var. Dayanışma içinde, belki imece yöntemiyle, açık iletişim modellerinden yararlanarak, şefkatli, çok boyutlu ve alçak gönüllü düşünmeyi ön planda tutarak, her birimiz sorumluluk üstlenebiliriz ve üstlenmeliyiz. Yönetici pozisyonunda olanların da, olmayanların da başkalarına yapıcı rol modeli sunmak gibi sorumlulukları var. Sosyal medyada paylaşılan aktivitelerin içeriği bile hayatımızda ne tür konuları önemsediğimizin ipuçlarını verebiliyor. Ayrıca kurumlarda, liderliğin durumsal özelliklerinin sergilenmesi etkinliği artırır.

Küresel böyle bir salgın gösterdi ki, dünya, afet yönetimi konusunda çok da hazırlıklı, hatta bazen donanımlı değil. Kurumların da afet yönetmelikleri geliştirilmeli, kırılgan noktaları bulunmalı, destek mekanizmaları, fonları kurumsallaştırılmalı. Hepimiz evde kalalım dediğimizde aslında yaşamsal sektörlerde çalışanların evde kalamayacaklarını, tedarik zincirlerinin hepten kapanamayacağını, insanların en azından yeme ve içmeden vazgeçemeyeceklerini net biliyoruz. Güçlü bir sağlık sektörünün önemini gördük. Üstelik bunun orta ve uzun vadeli başka etkileri de var. Hepimiz birbirimize görünmez iplerle bağlıyız. Ben kavramının biz olmadan etkisi kısıtlı.

“ASLINDA SALGIN BİR İLK UYARI BİZLERE…”
-Kişi olarak yaşadığımız pandemi döneminde uyumu nasıl bulabiliriz? Bunu nasıl sağlarız?

Önce hayatın kendisiyle, sonra bu gezegende insan türü olarak yalnız olmadığımız, virüs gibi gözle görünmeyen bir organizma ile başa çıkmakta bile çok zorlanabileceğimiz gerçeği ile, egolarımızı törpüleme ve hayat amacımıza yoğunlaşabilmeyle uyum sağlamalıyız. Belki de yıllar boyu sorgulamadan kabullendiğimiz kavramlarla yüzleşmeli, bazı tanımlarımızı gözden geçirmeliyiz. Aslında salgın bir ilk uyarı bizlere. Ondan daha da önemli bir küresel çevre krizi ve onun yaratabileceği sorunlar var. Orta ve uzun vadede o konuyu merkezimize almadan bireysel, kurumsal, toplumsal uygulamaları gerçekleştirmemeliyiz. Kalbi kırık dünya gezegenini, doğal hayatı, hayvanları, bitkileri, ormanların yaşam alanlarını dikkate almadan uyumdan söz etmemiz mümkün olmaz.

-Bildiğim kadarıyla senin yazdığın Amazon’da yayınlanan İngilizce kitap anı-deneme türünde ve Türkçe’ye çevirisi, “Uyumsuzluk veya Uyum” anlamına geliyor. Uyum konusunu kitapta nasıl işledin?

Kitabın İngilizce başlığı Dissonance or Harmony. İki kavramı da aslında müzikten esinlendim. Dissonance, müzikte, notalar arası ahenksizlik, uyumsuzluk, akortsuzluk, kulağa hoş gelmeyen sesler anlamında.

“UYUMSUZLUK TANIMINI DA GÖZDEN GEÇİRMEMİZ GEREKLİ”
Ama ilginç olan akortsuz pek çok müzikal örnek, aynı zamanda çok da melodik. Örneğin klasik müzikte Stravinsky ve Mahler gibi müzisyenler orkestra bestelerinde bu özelliği sergiliyorlar. Yine Beethoven’ın üçüncü senfonisi Eroica’da bu özelliklere rastlıyoruz. Demek ki uyumsuzluk tanımımızı da gözden geçirmemiz gerekli. Kakofoniden, karmaşa ve kaostan başlayıp uyuma uzanan, uyuma ulaştığımızı düşündüğümüz anda bile kaosa geri dönebileceğimiz gerçeği eşliğinde, kendi kişisel yolculuğumuzun parçaları yer alıyor. Kitabı, denemelerin arasında yer alan küçük alıştırmalarla bezenmiş, hayal gücü ve üstüne bolca müzik serpiştirilmiş bir keşif serüveni gibi düşünebiliriz.

“KISA, ORTA VE UZUN VADELİ ÇÖZÜMLERE AYRI AYRI ODAKLANMAK ÖNEMLİ”
-Son söz olarak, kurumlara bu konuda neler önerirsin?

Sorunun küreselliği ve etkilediği ölçek göz önüne alındığında sanırım kısa, orta ve uzun vadeli çözümlere ayrı ayrı odaklanmak önemli. Kısa vadede, kurum çalışanlarının ve kurumun çıkarları eşit miktarda gözetilmeli. Bu konuda özel şirketlerde, çalışan destek fonları, evden çalışabileceklerin uzaktan çalışabilmeleri, kurum içi iş birliği modelleri, bu zor dönemde çalışanların kişisel gelişimleri, psikolojik destekleri, belki bir süredir ihmal edilmiş eğitimlerine yoğunlaşma gibi pek çok uygulama zaten gündemde. Tabii aciliyeti olan operasyonel konular ile uzun vadeli stratejik düşünmeyi de birbirinden ayırmakta fayda var. Kısa vadede, kurumları ve çalışanlarını koruyan ve kollayan eylem planlarının, uzun vadede ise ekolojik dengeleri, çevre için en iyi uygulamaları ve sosyal sorumluluğu da gerçek anlamda içerecek, (göstermelik değil) sürdürülebilir kararlar almanın önemli olduğunu düşünüyorum.

-Sevgili Gamze, çok teşekkür ederim bu güzel söyleşi için.

Ben de çok teşekkür ediyorum.

—————–
Kobi Yaşam’ın Değerli Okuyucuları, sonraki sayımızda görüşene kadar hepinize sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Sağlıcakla kalın, şimdilik #evdekalın

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir