Connect with us

Okan Böke

2020 PENCERESİNDEN EKONOMİ…

Hepimiz de biliyoruz ki 10 senelik yatırım yapacak olanlar 2 haftalık repo faizine bağlı yatırım yaparken çekinirler. Bankaların uzun vadeli TL kaynağa ulaşması sağlanmalı ki bu da daha sonra reel sektöre uzun vadeli kredi olarak geri gelsin.

 

OKAN BÖKE

Her şeyden önce tüm okurlara ve dergide emeği geçen herkese mutlu yeni yıllar dilerim; umarım herşey gönlünüzce olur ve sıhhat sağlık ile çok güzel bir 2020 yaşarsınız.

Senenin ilk yazısının “2020’ye genel ekonomik bakış” olmasını düşündüm. 2019’da neler yaşadık? Ülke olarak nelerden memnun olmadık? 2020’de neleri yapabilirsek Türkiye ekonomisi açısından daha iyi bir yıl geçirebiliriz?

1994’TEN BERİ EN HASAR BIRAKAN KRİZ
Tabi burada öncelikle dikkate almamız gereken “ekonomimizde yaşanan çok ciddi bir 2018 krizi” var. 1991’de başlayan bankacılık kariyerimde 1994’den itibaren hemen hemen her 7 senede bir kriz atlatan biri olarak açık ve net söyleyebilirim ki “bunların içinde sonu en belirsizi ve en fazla hasar bırakanı” 2018 krizi idi.

2019’DA İYİ NİYETLİ ADIMLAR ATILDI
Böyle bir senenin ardından esasında 2019’da ki temel göstergeler beni kısmen memnun etti. Hatta bazılarına inanmakta zorluk çektim. 2019’da ekonomi yönetimi gerçekten “iyi niyetle birçok adım attı ve bazı alanlarda değişik kaynakları sokarak kısmi düzelme için” çaba sarf etti.

ENFLASYONDA YÜZDE 25,24’TEN 10,56’YA
Şimdi kısaca bazı yapılanlara rakamlar eşliğinde bakalım. Dünyanın yaratamadığı bizim ise bir türlü yok edemediğimiz enflasyon ile başlayalım. Ağırlıkla enerjide ve birçok alanda dışa bağımlılığımızın sebep olduğu kur geçişkenliğinden dolayı, Ekim 2018’de yüzde 25,24 seviyesine yükselen TÜFE, Kasım 2019 sonu itibariyle yüzde 10,56’lara indirildi. Bu hareketin bir kısmı “gıda enflasyonuna karşı alınan önlemler ve tabii ani kur şokundan sonra artan faizle cazip hale gelen TL’nin değer kazanmasına” bağlı. Aralık’ta eğer eksi yüzde 0,40’ın altında bir enflasyon görmeyeceksek ki zor görünüyor; 2019’u yüzde 11-12 seviyelerinde bitiririz.

HESAPLANAN VE HİSSEDİLEN ENFLASYON
T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı “Yeni Ekonomi Programı (YEP) 2020-2021-2022 Değişim Başlıyor” raporunda enflasyonun 2020’de yüzde 8,5; 2021’de yüzde 6 ve 2022’deyse yüzde 4,9’a indirilmesi öngörülüyor. Bu hedefler hiç şüphesiz hepimizin isteği ve arzusu. Aynı zamanda “hesaplanan ve hissedilen enflasyonun da” çok ayrışmaması gerekiyor.

ENERJİ KONTRATLARINDA YERLİLİK ORANI
Bu raporda enflasyon hedef için alınacak bir dizi önlem yayınlanmış. “Kur geçişkenliğini azaltmak için bazı ithal ürünlerin yerlileştirilmesi ve alım garantili enerji kontratlarının yerlilik oranı dikkate alınarak TL bazlı olması sağlanacaktır.” önlemini çok önemli buluyorum. Tek temennim de bunun lafta kalmadan hayata geçirilebilmesi.

TL’NİN AŞIRI DEĞER KAYBINA İZİN VERMEME

Kulağa hoş geliyor da, petrol ve doğalgaz fiyatlarında yenilebilinir enerjinin bugünkü durumunda bunu nasıl gerçekleştirebiliriz, bilemedim. Şahsi görüşüm TL’nin aşırı değer kaybına izin vermemenin enflasyon ile savaşta kesin olarak başrol oynadığıdır.

CDS’LERİN BİR TÜRLÜ AŞAĞI GELMEMESİ
Az sonra değineceğimiz büyüme rakamlarına gelmeden, sıkı para politikasının top yekün terk edilmesinin ciddi şekilde sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Kıyaslandığımız ülkelerle portföy yatırımı çekmek amaçlı teraziye çıktığımız zaman 200-300 BP arasında reel getiri sağlamak durumunda olduğumzu unutmamız lazım. Zira bunca ekonomik verimiz bu denli iyi gelirken CDS’lerin (Currency Default Swap=Temerrüt Swap) bir türlü aşağı gelmemesi sanki bir ön uyarı.

Enflasyon benim dahi çocukluğumdan beri gazetelerde dinazor olarak hatırladığım bir ekonomik gösterge. Ne yazık ki kalıcı biçimde tek haneye çekip orda tutmayı 45 yıldır başaramadık. Yukarıda gerek YEP’te sunulan önlemler ve “kısmi sıkı para politikası” ile 2020 ve sonrasında hedefler tutturulabilir.

KIRILGAN EKENOMİLERDE ENFLASYON HEDEFLEMESİ
Enflasyon gibi bir kanayan yaramızdan gene toplumun her kesimini yakındanilgilendiren büyüme rakamlarımızı ve buna yönelik tedbirlerimizi ele almak istiyorum. Bana şimdi okurken “kısmi sıkı para politikasından bahseden biri büyümeden ne anlar ya da nasıl hedefler” diyebilirsiniz. Ama esasında beni tanıyan tanır, ben bizim gibi ekonomilerde (kırılgan) enflasyon hedeflemesinin doğru olmadığına inananlardanım.

ÖNCELİKLE BÜYÜME OLUŞTURULMALI
Bizim öncelikli olarak büyüme yaratmamız lazım ki, toplumda ki işsizlik oranını ve hatta özellikle genç nüfustaki işsizlik oranını aşağı çekebilelim. YEP’te büyüme oranlarımız program boyunca yani önümüzdeki 3 sene boyunca her sene yüzde 5 olarak hedeflenmiş. Unutmadan 2018’de yüzde 2,8 ve 2019’da yüzde 0,5 olarak büyüdüğümüzü hatırlayalım.

İÇ TALEP VE ENFLASYON İLİŞKİSİ

Ben büyümenin kaynağını merak ederken YEP’te bu konuyla alakalı önlemi okudum: ‘Büyüme ertelenmiş iç talep kaynaklı olup enflasyonist olmayacak.’ Şimdi az önce değindiğim noktaya geri dönüyoruz hem iç talep ister ertelenmiş ister ertelenmemiş olsun var olunca enflasyon yaratmayacak olmasını anlayamadım.

CARİ DENGE VERİLERİNDEKİ TABLO
Büyümenin çok da iyi gitmediğini esasında biz “cari denge” rakamlarından da sezinleyebiliyoruz. Ocak-Eylül 2018 ile 2019 kıyaslandığında ithalat rakamının 169,3 milyar dolardan 147 milyar dolar seviyesine gerilediğini yani yüzde 13,7 azaldığını; aynı dönemde ise ihracatımızın 128 milyar dolardan 134 milyar dolara çıkarak sadece yüzde 4,7’lik bir artış gösterdiğini görüyoruz. Senelerdir doğru/yanlış ağırlıklı ithalat ve inşaat ve kamu ile büyüyen bir ekonomi için oldukça olumsuz bir tablo.

JEOPOLİTİK VE KÜRESEL GELİŞMELERİN ETKİSİ

Yukarıda anılan büyüme modeli eğer yüzde 5 ise zor bir hedef. Ancak bazı konularda atılan ciddi adımlar var. Belki bunların bankacılık sektörü ile alakalı olanını diğer bir yazımızda detaylı inceleriz ama burada kesinlikle vurgulamakta yarar söz konusu. Hükümetin attığı iki ciddi adım var. Finansal Yeniden Yapılandırma kapsamında 2019 Temmuz’da ödeme zorlukları ile karşı karşıya olan birçok (ödeme yetisine sahip olması beklenen) şirketin borçları yeniden yapılandırıldı. Bu arada ödemesi zor gözüken şirketler bundan faydalandırılmayarak kaynakların doğru yerde kullanılması hedeflendi. Umarım bu ciddi bir fayda sağlamıştır; zira gerek jeopolitik gerek küresel (başta ABD-Çin ticaret savaşları) gelişmeler iç/dış ticaret zincirini gerçekten çok olumsuz etkiledi. Bu adımın doğru kullanıldığı takdirde reel sektör için çok yerinde olduğu kanısındayım.

ZORUNLU KARŞILIKTA DEĞİŞİKLİKLER

Diğer yandan Aralık’ta Zorunlu Karşılıklar (ZK) Tebliği’nde çeşitli değişikliklere gitti. Zorunlu karşılıkların ne olduğunu bilerek (kısaca bankaların pasiflerine karşı ayırmakla zorunlu olduğu tutar) konuyu irdeleyelim. ZK’ların bir açık piyasa aracı olarak kullanılması son derece olağan bir durumdur; soğuyan ekonomileri ısıtmak için ZK’larda indirim fazlası ile ısınan ekonomilerde ise ZK oranlarında artışlar önemli bir gereçtir. Merkez Bankası daha önce kredi artış hızlarına göre bankalara özel düşüreceğini açıkladığı ZK oranlarını bundan böyle reel kredi artışına göre yani TÜFE’ye endeksli belirleyecek. Bir yıla kadar olan pasiflerde yüzde 7 karşılık ayırması gereken bankalarda bu oran yüzde 2’lere kadar inecek. Amaç piyasaya giren paranın krediye yönlendirilmesi.

ÇOK OLUMLU ANCAK ÇALIŞIR MI?
Çok olumlu; ancak çalışır mı? Kredi hacimlerinin son zamanda düşmesinin tek sebebi “bankaların kredi vermekten imtina etmesi mi yoksa kredi kullanacak şirketlerin kredi kullanma iştahının olmaması mı” idi? İki unsur ortaya çıkıyor: 1. Şirketler kullandıkları kredi ile yapacakları yatırımları piyasada gerek yerel gerek küresel sebeplerden ve tıkanmalardan dolayı erteleme yoluna gittiler. 2. Kısa vadeli faiz oranlarının henüz curve’un (eğim) uzun tarafına beklenen etkiyi yapmaması idi.

BANKALARA UZUN VADELİ TL KAYNAĞI
Hepimiz de biliyoruz ki 10 senelik yatırım yapacak olanlar 2 haftalık repo faizine bağlı yatırım yaparken çekinirler. Burada yapılması gereken bankaların uzun vadeli TL kaynağa ulaşmasını sağlamak ki bu da daha sonra reel sektöre uzun vadeli kredi olarak geri gelsin.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası konjonktürün el verdiği kadar kısa vadeli gösterge faizlerde indirime gitti ve gidecek de ama burada kritik olan uzun vadeli faizler. Merkez’in burda ne yazık ki müdahale şansı yok.

YATIRIMCIYA GÜVEN, FAİZDE KALICI DÜŞÜŞ
Esasında 2008 Subprime Mortgage krizinde ABD Merkez Bankası (FED) ‘Operation Twist’ adı altında getiri eğrisinin uzun tarafındaki bonoları alarak yani bir API (Açık Piyasa İşlemi) ile uzun vadeli faizlerde de düşüş sağladı. Yapılabilir mi; tabii de ama zaten bizim borç stoğumuzda o kadar da uzun vadeli bono bulunmuyor. Ama büyümenin ve direkt olarak istihdamın olumlu etkisini hissetmek için en esas yatırımcı güvenini azami seviyeye getirmeliyiz ve uzun vadeli faizlerde kalıcı düşüş sağlamalıyız.

Tekrardan herekese sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir