Uluslararası kanalları düzenleyen anlaşmalara göre “serbest geçiş hakkının ticaret gemilerinin yanı sıra savaş gemilerini kapsadığını da” belirten Rıza Türmen, “Kanal İstanbul’un savaş gemilerinin geçişine açık olması, Montrö rejimin sonu demek olduğunu söylemek yanlış olmaz.” diyor. Türmen şu ifadelerle uyarıyor: “Montrö Sözleşmesi ortadan kalkarsa, Türkiye’nin bugün boğazlardan geçiş konusunda sahip olduğu yetkilere sahip olması beklenemez.”
Eski milletvekili, büyükelçi ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) yargıcı Rıza Türmen, “Kanal İstanbul projesi, bölgenin ekolojisi bakımından doğuracağı sakıncalar yanında, Montrö Sözleşmesi’nin dayandığı üçlü dengeyi bozma tehlikesini taşımakta.” görüşünü ortaya attı.
Haber sitesi T24’teki “Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi” başlıklı yazısında “Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Antlaşması’yla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmasıdır. 1923 Lozan Antlaşması’nda İstanbul ve Çanakkale boğazlarının yönetimi bir uluslararası komisyona bırakılmıştı. 1936 Montrö Sözleşmesi’yle uluslararası komisyonun yetkileri Türkiye’ye devredildi. Boğazların silahsızlandırılmış statüsüne son verildi. Boğazlar üzerinde Türkiye’nin egemenliği kuruldu.” bilgisini aktaran Türmen, Montrö Sözleşmesi’nin, “Türkiye’nin ve Karadeniz’de kıyısı olan devletlerin güvenliği ile Karadeniz’de kıyısı olmayan devletlerin çıkarları arasında kurulan hassas bir üçlü dengeye” dayandığını belirtti.
“MONTRÖ’NÜN KALKMASI TÜRKİYE’NİN BOĞAZ GEÇİŞLERİNDEKİ YETKİLERİNİ TÖRPÜLER”
“1936’dan bu yana geçen 83 yıl içinde, savaş gemilerinin kategorileri, tonajları büyük değişikliklere uğramasına karşın, Türkiye’nin üçlü dengeyi dikkatle koruması, sözleşmeyi bu dengeyi göz önünde tutarak uygulaması sayesinde Montrö Sözleşmesi bir değişikliğe uğramadan ayakta kalabildi.” diyen Türmen, 1983 tarihli Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne Türk heyetinin çabaları sonucu “rejimi uluslararası anlaşmalarla düzenlenen boğazların statülerinin saklı tutulacağı, sözleşme hükümlerinin uygulanmayacağına dair” bir madde eklendiğine dikkati çekti. Türmen ardından şu ifadelerle uyardı: “Başka bir deyişle, Montrö Sözleşmesi ortadan kalkarsa, Türkiye’nin bugün boğazlardan geçiş konusunda sahip olduğu yetkilere sahip olması beklenemez.”
“KANAL İSTANBUL’DAN GEÇEN GEMİYE MONTRÖ SÖZLEŞMESİ HÜKÜMLERİ UYGULANAMAZ”
Uluslararası hukuk konusunda Türkiye’deki en yetkin isimlerden biri olan Türmen, Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni nasıl etkileyebileceğini şöyle anlattı: “Birincisi, Montrö Sözleşmesi’ndeki “Boğazlar” sözcüğü, İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’nı kapsar. Montrö Sözleşmesi’ndeki “Boğazlar” yani İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı bir bütün ve tek bir su yolu. Kanal İstanbul ise, Montrö Sözleşmesi dışında kalan başka bir alternatif su yolu.
O nedenle Kanal İstanbul’dan geçerek, Montrö Sözleşmesi’ne tabi olmayan bir gemiye Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndan geçerken Montrö hükümleri uygulanamaz. Kanal İstanbul’dan geçerken Montrö Sözleşmesi dışında kalan bir gemi, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndan geçerken de Montrö Sözleşmesi dışında kalır.
“TÜRKİYE’NİN GEMİLERİ KANAL İSTANBUL’A YÖNLENDİRME YETKİSİ YOK”
İkincisi, Türkiye’nin İstanbul Boğazı’ndan geçen gemileri Kanal İstanbul’a yönlendirme yetkisi bulunmamakta. Montrö Sözleşmesi’nin temel ilkesi geçiş serbestliği. Türkiye, serbest geçişi engelleyemez. Engellerse Montrö Sözleşmesi’ni ihlal etmiş olur. Kanal İstanbul’u kullanıp kullanmamak her geminin kaptanının vereceği karara bağlı olacak. Bu kararı verirken kaptan, geçiş süresi, emniyet, geçişin maddi yönü gibi unsurları dikkate alacak. Ona göre karar verecek. Bundan da anlaşılıyor ki Kanal İstanbul’un devreye girmesiyle İstanbul Boğazı trafiğinin azalması arasında otomatik bir bağlantı yok.
“ULUSLARARASI DENİZ YOLLARINI BİRLEŞTİREN KANALLAR ULUSLARASI STATÜYE SAHİP”
Üçüncü husus, Kanal İstanbul’un rejimi ve savaş gemilerinin geçişiyle ilgili. Uluslararası deniz yollarını birleştiren bir kanal, bir yandan kıyı devletinin egemenliğine tabi, öte yandan uluslararası statüye sahip. Başka bir deyişle, kıyı devleti kanalı keyfi bir biçimde yönetemez, istediği zaman geçişe kapayamaz. Geçen gemiler arasında ayrım gözetemez. Önemli olan kanaldan geçiş rejiminin, kanalın ulusal ve uluslararası özelliklerini birleştiren bir nitelik taşıması. Öte yandan uluslararası kanalları düzenleyen anlaşmalarda görüldüğü gibi, serbest geçiş hakkı sadece ticaret gemilerini değil, aynı zamanda savaş gemilerini de kapsıyor. Daimi Adalet Divanı’nın Wimbledon kararından alınan alıntı da bu yönde.
Bu durumda Türkiye, “Kanal İstanbul’dan sadece ticaret gemileri geçebilir. Savaş gemilerinin geçişi Montrö Sözleşmesi’ne tabidir.” diyebilir mi? Derse, başka devletler tarafından kabul edilmeyebilir. Kabul edilmezse, uluslararası anlaşmazlık doğar. Bunu çözmek için Uluslararası Adalet Divanı’na ya da uluslararası hakeme gitmek gerekir.
Kanaldan geçiş için, karasularından geçişi düzenleyen “zararsız geçiş hakkı” kuralları geçerli olabilir. Karasuları da devletlerin egemenliğine tabi. Ama buradan geçişler için Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne bir uluslararası düzenleme var. Bu düzenlemeye göre, savaş gemileri, kıyı devletlerinin yasalarına uymak ve kıyı devletlerinin barış ve güvenliğini tehlikeye atmamak koşuluyla, karasularından zararsız geçiş hakkına sahip. Kanallar için de benzer bir durum söz konusu.”
Türmen özetle sözü şuraya getirdi: “Kanal İstanbul’un savaş gemilerinin geçişine açık olması, Montrö rejimin sonu demek olduğunu söylemek yanlış olmaz.”