Connect with us

Finans & Ekonomi

FİNANS DÜNYASI ANORMALLEŞİYOR…

Anomalinin başı 2008 krizine dayanıyor. Finans dünyasının çivisi esasen bu krizle çıktı. En büyük suçlu ise “kabahati olmayan Merkez Bankalarını” son kurtarıcı olarak gören politikacılar oldu.

Her şeyden önce yayın hayatına yeni başlayan dergimizin hayırlı olmasını diler; emeği geçen ve geçecek herkesi de candan tebrik ederim.
İlk yazıma hepimizin bir şekilde tanımış olduğu bazı kavramlarla başlamak istiyorum. Bakalım bu kavramlar değerli okuyucularımız için ne ifade ediyor? Büyüme yani Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH), Enflasyon, Tarım Dışı İstihdam, Dayanıklı Tüketim Mal Siparişleri, Ticari Denge, Cari Denge, Perakende Satışlar ve Bütçe rakamları…
Az önce sıraladığım ve bunlara eklenebilecek daha nice kavrama ilişkin sayısal veriler, piyasalar üzerinde eski zamanlarda müspet/menfi muazzam etkileri olan rakamlardı. Rakamlardı diyorum çünkü ne acı ki artık sadece bir istatistiki bilgi olmanın dışında bir anlam ifade etmemeye başladılar. Dilerseniz önce bu durumun sebeplerini, daha sonrasında ise piyasaların artık nelerden etkilendiğini irdeleyelim.
Mesleğe (Hazineci/Treasury) başladığım zamanlarda (1990) çalıştığım her bankada, açıklanacak olan “yukarıda bazılarını saydığım” rakamlar, tüm Hazine ekibi tarafından merakla beklenirdi. Zira “beklenen ile gerçekleşen rakam arasındaki fark”, piyasalar üzerinde farkın büyüklüğüne bağlı olarak büyük etkiler yaratırdı. Biz de buna “buy the rumour sell the fact”; yani “beklentiyi al gerçekleşmeyi sat” derdik.

HAZİNE, BANKALARIN KALBİDİR
Hazine denen bölüm, bankaların “varlık ve yükümlülüklerinin yönetildiği” yer, yani kalbidir. Piyasalardaki ekonomik beklentilere bağlı olarak bankalar; kısa/orta/uzun vadeli stratejiler belirler ve bu stratejilerin ışığında en basit anlamda kredi/mevduat fiyatlarını açıklardı. Gerek finans gerekse reel sektörlerde ona göre şekillenirdi. Daha az etkili ve daha fazla etkili olan data vardı her zaman. Tabii hangi ülkenin bir verisi olduğu da, coğrafi mesafeleri göz ardı ederek çok önem arz ederdi. Mesela ABD’de açıklanacak olan bir büyüme rakamı beklentilerin oldukça altında geldiği takdirde; ileride gerçekleşmesi mümkün bir faiz indirimini baz alarak fiyatlamalar yapılırdı. Çok basit anlamda bunu ifade ediyorum: Datanın kalıcılığı; bir defaya mahsus olup olmadığı, mevsimsellik özellikleri de göz önüne alınırdı.
Bunun dışında örneğin Türkiye’de açıklanan TÜFE/TEFE rakamları beklenenin çok üzerinde geldiği takdirde; Sabit Getirili Menkul Kıymetler masası bono satarken dövizde de bazı benzer hareketler izlerdik. Bunların hiçbiri de bizi şaşırtmazdı. Örnekler saymakla bitmez ancak neyin değiştiğini en azından şu örnekle de ifade etmek isterim. Normal piyasa şartlarında faizlerin artma veya arttırılma olasılığı meydana geldiğinde, piyasalar hisse satardı; değil mi? Aynen öyle ama sizi kısa bir zaman önceye götüreyim. Yükselen USD/TRY fiyatlarına müdahale etmek amacı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası faizleri arttırma kararı aldığında, “faiz yukarı cazip yerel para ve hissede ve bonoda satış” beklerdik. Peki, ne oldu? Faiz düştü, hisse senetleri değer kazandı ve belki tek beklenen doğru doğru çıktı ve USD gevşedi. Ülkemizle sınırlamayalım kendimizi; ABD Merkez Bankası faizleri düşürürken ne oldu? ABD doları değer kazandı. Yanlış beklenti mi? Kesinlikle hayır. Finans dünyası değişiyor. Tabiri caiz ise anormalleşiyor. Bu anormalliğe nereden gelindi, ne kadar kalıcı olacak?

ANORMALLİK 2008 KRİZİYLE BAŞLADI
Anomalinin başı 2008 krizine dayanıyor. Finans dünyasının çivisi esasen bu krizle çıktı. En büyük suçlu ise “kabahati olmayan Merkez Bankalarını” son kurtarıcı olarak gören politikacılar oldu. Hepimizin “Lehman krizi” diye adlandırdığımız, belki Lehman’ın içinde en küçük aktör olduğu zamana geri gidelim. Faiz spreadleri yani bizim NIM dediğimiz Net Interest Margin, kazandığımız faiz ile ödediğimiz faizler arasındaki pozitif fark küçülmeye, hatta sıfırlanmaya başlamıştı. Yüksek bonuslar ile çalışan ‘değerli bankacılar’ para kazanmalıydı ve dünyaya ‘leveraging yani kaldıraçı’ en son seviyelerinde tanıttı. En basit anlamıyla: “i. Al; ii. Teminat olarak ver; iii. Borçlan; iv. Biraz daha al” ve bu sarmal sürsün, herkes para kazandığını sansın. İşte bu kaldıraç; işler iyi iken iyidir ama fiyatlarda olumsuz bir gelişme olmuşsa patlamaya hazır bombadır. Neticede patladı; Lehman da günah keçisi olarak tarihe geçti. Hala saklarım o Lehman’ın son davetiyesini ve o günkü menüyü.

YA FELAKETE SÜRÜKLENMEK YA DA ÇÖKÜŞÜ YAVAŞLATMAK!
Sistem çöküyordu, ‘bağımsız’ ya hani Merkez Bankaları yardıma çağrıldı. Merkez Bankacılar normal üzerinde insanlardır ve hemen anlarlar durumu. Seçim zamanıdır: “Sistem mi felakete sürüklensin?” yoksa “Devreye girelim de çöküşü mü yavaşlatalım?” Dikkat ediniz, “durduralım mı” değil, “yavaşlatalım mı”. Hastalık ciddi, tedavisi aspirin misali.
Dendi ki, “faizleri sıfırlayın piyasaların önünü açın ve reel sektör yatırım yapsın.” Tarihin en büyük faiz tuzağına düştük. Faizler sıfırlandı, hatta resesyonu daha da vahim yaşayan Avrupa ve Japonya’da Merkezler (ECB ve BOJ) borç almak için faiz almaya başladı. Yani paranın “elde tutma masrafı” olmaya başladı. Bu bir derece anlaşılabilir ama iki aynı para biriminin 10 yıllık bonolarından biri (Yunanistan) yüzde 30’larda işlem görürken bir diğerinin (Almanya) eksi yüzde 0,05 ile el değiştirmesi; bana ilk öğretilen olan ama gerçekleşmeyen bir arbitrajdır. İşte daha o günlerde bu piyasa esasında bitti. Yunanistan’ın battığını açıklayıp da kendini bu olaya karşı CDS (Credit Default Swap) alarak hedge ettiğini sanan belli bir kısım yatırımcıya buz gibi bir bardak su ikram edilmesi ile beraber finansal ürünlere güveni de yerle bir etti.

SON G-20 ZİRVESİ VE ETKİLERİ
Hal böyle olunca piyasalarda “artık eskiden anlam ifade eden” fiyatları hareket ettiren finansal ve ekonomik gelişmeler anlamlarını yitirmeye başladı. Küresel ekonomiler ve fiyat hareketleri artık tamamen bu verilerden bağımsızlaştı. Örnek olarak son G-20 toplantısını ele alalım. G-20 toplantıları eskiden basit bir hafta sonu sosyal event iken, geçtiğimiz hafta sona eren G-20 sonrasında dünya piyasalarında ciddi etkiler yarattı. Ne mi oldu? Bir dizi ikili görüşmeler. Hiçbiri ülkelerin ekonomik anlamda gidişatlarını değiştirmeyecek türdendi. Şimdi resesyonun eşiğinde olan ABD, o toplantılar sonrası hızlı bir büyümeye geçecek ya da Avrupa artık enflasyon yaratabilmeye mi başlayacak? Şimdi tabii bir de şu bakış açısından bakmanızı rica edeceğim: O toplantılar sonrası yaşanan suni iyileşmeler, -suni çünkü ekonomik temellere bağlı değil-, kimseyi özellikle de politika yapıcıların gözlerini bağlayıp onları gerçekleri görmekten alıkoymamalı. Amerika herşeye rağmen yükseltmeye çalıştığı faizleri şimdi tekrar hem de hızlı bir şekilde indirmeye başlamalı. ABD Merkez Bankası FED’in bu sürecinden diğer ülkeler de mesela biz de en yüksek şekilde istifade etmeliyiz. Düşük ABD dolar faizi, paranın daha yüksek getiri aradığı zamanlardır. Tüm gelişmekte olan ülkeler gibi bizim de bu zamanda gerek doğrudan yatırım gerekse portföy yatırımı olarak şu an için ciddi ihtiyacımız olan dövizi ülkemize çekmek için şimdiden harıl harıl çalışmaya başlamamız lazım.

Bizi Paylaşın
Continue Reading
Yorum yapmak için tıklayın

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir